

Bir zamanlar, Mutlu ve Güzel isimli iki kardeş yaşarmış. Her gece yataklarına geç kalmadan gitmek yerine oyun oynamayı tercih ederlermiş. Bu yüzden sabahları yorgun uyanmalarına rağmen uyumayı hiç sevmezlermiş.
Bir gün, Mutlu ve Güzel bir periyle karşılaşmışlar. Peri, çocukların uyku sorunlarını duymuş ve onlara yardımcı olmak istemiş. "Sizi bu sorununuzdan kurtaracak özel bir masal anlatacağım." demiş.
Peri, çocuklara masal anlatmaya başlamış:
Biricik Kardeşler Diyarı'nda, mutlu ve güzel bir köy varmış. Bu köyün hemen yanında uykuyu getiren ve kötü rüyaları uzaklaştıran bir orman bulunurmuş. Köyde yaşayan her çocuk, her akşam ormanda dolaşır ve güzel rüyalar görürmüş.
Birbirinden güzel hayvanlar, şirin peri evleri, parlayan yıldızlar... Çocuklar, bu masalsı dünyada daha önce hiç tanışmadıkları arkadaşlar edinirlermiş. Oyunlar oynar, şarkılar söyler ve eğlence dolu saatler geçirirlermiş.
Gün batımıyla birlikte, çocuklar ormanda bulunan büyük ağaca gelirlermiş. Bu ağaç, masal anlatıcısıymış. Çocuklar etrafında toplanır ve büyük bir sessizlik içinde masalı dinlerlermiş. Masal bittiğinde ise, her çocuk sırayla ağacın dallarına tırmanarak güzel bir rüyanın içine sürüklenirmiş.
"Birazdan benim sizi Uyku Ağacı'na göndereceğim. Orası sadece size özel bir dünya. Hayalinizde ne varsa orada gerçek olacak. Şimdi gözlerinizi kapatın ve hayal gücünüzü kullanarak orayı düşünün." demiş peri.
Mutlu ve Güzel, perinin söylediğini yapmış ve gözlerini kapatmışlar. Birkaç saniye sonra, birdenbire onları saran bir huzur hissi gelmiş. Gözlerini açtıklarında ise Uyku Ağacı'nda bulunuyorlarmış.
Arkadaşlarını görmek için etrafa bakmışlar ve ne kadar eğlenceli bir dünya olduğunu fark etmişler. Hayal ettikleri her şey gerçek olmuş. Mutlu bir şekilde oynamış, şarkılar söylemiş ve keyifli zaman geçirmişler.
Ancak zaman, her şey gibi Uyku Ağacı'nda da hızla geçermiş. Güneşin doğuşuyla birlikte, gerçek dünyaya geri dönmeleri gerektiğini anlamışlar. Arkadaşlarına veda edip, ormandan çıkmışlar.
Peri kardeşleri bekliyormuş. "Uyku Ağacı, size sadece güzel rüyalar getirir. Her akşam uyumadan önce hayal edip, Uyku Ağacı'na gidin. Orada eğlence dolu bir dünya olduğunu unutmayın." demiş peri.
Mutlu ve Güzel, hep beraber evlerine gitmişler. Artık uyumak istemiyorlarmış, çünkü Uyku Ağacı'nda daha güzel bir dünya varmış. Ancak peri, onlara her akşam bu özel masalı tekrar tekrar anlattığı sürece, Mutlu ve Güzel her akşam güzel rüyalar görme şansına sahip olacakmış.
Mutlu ve Güzel periye teşekkür edip, yataklarına geçmişler. Gözlerini kapatmışlar ve hayal güçlerini kullanarak Uyku Ağacı'na gitmişler. İşte o akşam da, Mutlu ve Güzel güzel rüyalar görmüşler.
Ve böylece, Mutlu ve Güzel artık her gece uyku sorunu yaşamadan, güzel rüyalar görerek uyanmayı öğrenmişler. Sonuçta, uyumak ne kadar da güzel bir şeymiş!

Yolculukları sırasında karşılarına, uzun ince dallardan, inci gibi parlayan yaprakların oluşturduğu gizemli bir köprü çıkmış. Köprünün üzerinde, gül renginde parlak tüylerle süslü kuşlar uçuşuyorlarmış. Bu kuşlar, rüya ülkesinin bekçileriymiş. Kardeşler, kuşların sesleriyle cesaret bulmuş ve köprüden yürümeye başlamışlar. Adım adım ilerlerken, her biri kendi içindeki cesareti keşfetmiş Mutlu, kalbindeki neşe ve cesaretiyle ileriye bakarken, Güzel ise sevgi dolu kalbinde taşıdığı umutla etrafa ışık saçmış.
Kısa bir yürüyüşün ardından, huzur dolu ve rengarenk bir köy görmüşler. Bu köyde evler, yuvarlak ve yumuşak hatlara sahip, tıpkı ninnelerden fırlamış gibi tatlı bir görüntüye sahipmiş. Köy halkı, rüyaların en tatlı hikayelerini anlatan, sevgiyi paylaşan canlılarmış. Kardeşler köye vardıklarında, köyün yaşlı bilgesi, minik bir kedi şeklinde olan ve altın rengi tüylerle kaplı “Bilinçbilen” adındaki mistik bir varlık, onlara doğru yaklaşmış. Bilinçbilen, “Hoş geldiniz küçük misafirler. Bu topraklarda, her rüya gerçeklere dönüşür. Burada, hayallerin gücüyle dertlere derman bulunur. Gelin, size uyku ve rüyalar ülkesinin sırrını anlatayım,” demiş nazikçe.

Bilinçbilen, onlara rüyalar ülkesinin nasıl işlediğini anlatırken, kardeşlerin gözlerinde pırıltılar belirmiş. “Burada,” diye devam etmiş Bilinçbilen, “her çiçek, bir masal her yıldız, bir umut rüzgar ise, en sevdiğimiz ninnelerin taşıyıcısıdır. Herkes kalbindeki iyiliği, sevecenliği beslerse, hiçbir karanlık rüya kalmaz.” Bilinçbilen’in sözleri, Mutlu ve Güzel’in içindeki her bir hücreye neşe ve umut aşılamış. Onlar, bu yeni dünyada, uyku esnasında bile öğrenmenin, eğlenmenin ve hayal kurmanın ne kadar önemli olduğunu anlamışlar.
Bir süre birlikte köyde dolaşan kardeşler, karşılarına çıkan bir sorunla da yüzleşmişler. Köyün kenarında, sessizce ağlayan minik bir yıldız belirmiş. Bu yıldızın gözlerinden akan damlalar, hem acıyı hem de karanlık düşünceleri simgeliyor gibiydi. Yıldız, “Ben eskiden gökyüzünde parlayan, umut dolu bir yıldızdım. Ama bir gün, içimdeki renkleri kaybettim ve artık ışığımı bulamıyorum,” diye mırıldanmış. Mutlu ve Güzel, küçük yıldızın üzüntüsüne hemen ortak olmuş. Neşeyle dolu kalplerine sıkıca tutunan kardeşler, “Biz senin içindeki ışıltıyı birlikte bulacağız,” diye yemin etmişler.

Kardeşler, yıldızın hikayesini dinlerken, Bilinçbilen çiçeklerden ve nehirlerden konuştuğu masallardan ilham almış. “Senin ışığın, aslında içindeki sevgi, neşe ve umut gibi değerlerden gelmelidir. Unutma, her karanlık gece, yeni bir günün habercisidir,” demiş Bilinçbilen bilgece. Bu sözler üzerine Mutlu, yıldıza “Sen, her ne olursa olsun, içinde sakladığın güzellik ve iyilikle tekrar parlayacaksın. Biz de seninle birlikte olana kadar, bu macerada sana yol göstereceğiz,” demiş.
Önceleri yıldız temkinli davranmış olsa da, Mutlu ve Güzel’in içten yaklaşımıyla yavaş yavaş huzur bulmaya başlamış. Kısa sürede, üçü birlikte, rüyalar ülkesinin en derin sırlarına ulaşmak için yolculuğa çıkmışlar. Yol boyunca, birbirinden ilginç yaratıklarla, konuşan ağaçlarla ve neşe saçan su perileriyle karşılaşmışlar. Her biri, kardeşlere uyku ve rüyalar ülkesinin sunduğu dersleri, sevginin, cesaretin ve dostluğun büyüsünü anlatmış.

Bir gün, sisler içinde kaybolmuş, gökyüzünün altın ışıkları gibi parıldayan bir ormana varmışlar. Ormanın içinde, her adımda yeni bir mucize saklıymış. Ağaçların dallarında minik fısıltılar duyuluyor rüzgar, eski hikayeleri anlatan bir ninni gibi esiyormuş. Hem Mutlu hem de Güzel, bu ormanda yürürken, uyku hâlindeki herkesin hayal gücünün ne kadar güçlü olduğunu düşünmüşler. Bu ormanda, bir yaprak bile yeni umutlar filizlendirebilir, küçük bir kuş sesi bile büyük bir neşeye dönüşebilirmiş.

Ormanda ilerlerken, karşılarına eski bir kütüphane çıkmış. Bu kütüphane, yalnızca rüyalarına inanan çocuklara hizmet verirmiş. Duvarları, altın varaklı masallar ve uzun uzun kaydedilmiş rüya öyküleriyle süslüymüş. Kütüphaneyi yöneten, bilge bir baykuş olan Rüya Gözlü, kardeşlere kendilerine ait kitaplar açmış. Bu kitaplarda, Mutlu’nun cesareti ve Güzel’in şefkatiyle yazılmış maceralar yer alıyormuş. Bir sayfada, “Gerçek cesaret, kalpten gelir en karanlık anlarda bile içimizdeki ışıltıyı kaybetmeyiz,” yazıyormuş. Kardeşler, bu öğütleri yüreklerinin derinliklerine işlemişler.

Uzun ve öğretici yolculuklarının sonunda, Mutlu, Güzel ve minik yıldız, ülkenin en yüksek tepesine varmışlar. Bu tepe, tüm rüyaların başladığı, tüm umutların birleştiği kutsal bir yerdi. Gökyüzüne yükselen, birbirinden farklı parıltılar, bütün kaybolan renkleri geri getirecekmiş gibi ışıldıyormuş. Yıldız, kardeşlerin yanında dururken, “Artık içimdeki karanlık yerini sevginin ve neşenin ışıltısına bıraktı. Sizler sayesinde, yeniden parlamaya başladım,” demiş sevinçle. Mutlu, “Biz de senin gibi, her zaman içimizde bir ışık taşıyoruz önemli olan, bazen bunu bulmak için bir adım atabilmek,” diye karşılık vermiş. Güzel ise, “Her ne olursa olsun, dostluğun ve kardeşliğin gücü, bizi her türlü zorlukta ayakta tutar,” diyerek onlara güven aşılamış.

O an, gökyüzü adeta alkışlarmış gibi ışıldamış. Tüm ülke, uyku ve rüyaların masalsı büyüsünde renklere bürünmüş her köşe, her bucak, sevgiyle dolup taşmış. Uzun süren maceralarının ardından, Mutlu, Güzel ve yıldız, rüyalar ülkesindeki yolculuğun sonunda, evlerine geri dönmeye karar vermişler. Kardeşler, bu macerada öğrendiklerini unutmamış her uykularında, içlerindeki cesaret ve umutla yolculuklarına devam etmişler.

Eve döndüklerinde, sabahın ilk ışıkları pencereden sızarken, rüyaların getirdiği büyülü anılar yavaşça akıllarına yerleşmiş. Artık onlar, uyku ve rüyaların ne kadar değerli olduğunu, hayal gücünün en değerli hazine olduğunu bilen küçük kahramanlarmış. Her gece, yumuşacık yastıkları ve tatlı rüyalarıyla, yeniden o büyülü ülkeye adım atmayı bekler, kalplerindeki sevgi ve neşeyle yeni maceralara yelken açarlarmış.

Ve böylece, Mutlu ve Güzel’in hikayesi, uyku ve rüyalar ülkesinde hep dilden dile dolaşan, birbirlerine destek olmanın, sevgiyi paylaşmanın ve hayal kurmanın ne kadar değerli olduğunun bir sembolü olarak kalmış. Kardeşler, yaşamları boyunca bu masalın izlerini, rüyalar arasındaki o parlak ışıkları unutmayıp, her yeni günde kalplerindeki iyiliği büyüterek mutlu yaşamışlar. Her şeyiyle, uyku ve rüyalar ülkesi de onlara aynı sıcaklık ve neşeyle karşılık vermiş böylece masal, her iki tarafın da gönlünde bir ömür boyu sürecek sevgi ve umut bırakmış.
Arkadaşlarınla Paylaş