

Bir akşam, altı yaşındaki Mina dişlerini fırçalayıp pijamasını giymiş, mavi ayıcığını kucağına almıştı. Yatağına uzandı ama gözleri hâlâ pırıl pırıl açıktı. “Anne, bir uyku masalı daha,” diye fısıldadı. Annesi gülümsedi, perdeleri aralayıp ay ışığını içeri davet etti. “Biliyor musun,” dedi, “her gece gökyüzünden minik bir uyku rüzgârı geçer. O rüzgâr masalları usulca kulaklara bırakır.” Tam bu sırada, pencereden içeriye pamuk gibi bir bulut süzüldü. Bulutun üstünde minicik bir posta çantası, çantasının üzerinde de altın harflerle “Uyku Postacısı Pofuduk” yazıyordu.
Pofuduk, kocaman esnedi. “Mina, yaklaşıııık gidecek kadar çok masalım var, ama yetiştirecek kadar vaktim yok,” dedi. “Hayal gücü olan bir yardımcı arıyordum.” Mina, ayıcığını daha sıkı tuttu. “Ben yardım edebilirim,” dedi heyecanla. Pofuduk gülümsedi, çantasından ışıltılı zarfçıklar çıkardı. “Bunlar uyku masalları. Her zarf, bir kalbin tam ihtiyacı olan masalı taşır. Gel, usul usul gidelim. Sessiz adımlar, yumuşak bakışlar, sıcak bir gülüş… Uyku böyle gelir.”

Birlikte pencerenin kenarından dışarı süzüldüler. Şehir ışıkları, yıldızlarla fısıldaşır gibiydi. Pofuduk, Mina’ya masal postacılarının kuralını öğretti: “Önce dinleriz, sonra anlatırız.” İlk durak, parıldayan yaprakların altında saklanan küçük bir ormandı. Bir dalın üzerinde, gözleri tabağa benzeyen minicik bir baykuş oturuyordu. “Adım Pıtırcık,” dedi baykuş, “gece boyunca uyanık kalıp ormanı dinlerim. Gündüz dinlenmeliyim ama uykum gelmiyor.” Mina, onun yanında bir dala oturdu. “Ben de bazen uyuyamam,” dedi. “Annem bana nefesle bir oyun öğretmişti. Burnundan deriiin bir nefes al, dört say. Sonra yavaşça ver, yine dört say.” Pıtırcık denedi: bir, iki, üç, dört… Kanatları ağırlaştı. “Baykuşlar çoğu zaman geceleri uyanıktır,” diye fısıldadı Mina, “ama gündüz dinlenmek önemlidir. Dinlenince gece daha iyi duyarsın.” Pofuduk bir zarf uzattı içinden yaprak hışırtısıyla yazılmış bir masal çıktı. Pıtırcık, masalı dinlerken başını kanadına koydu, gözlerini kapadı. “Teşekkürler,” diye mırıldandı, “artık uykum geldi.”
Rüzgârın şarkısı onları denize taşıdı. Pofuduk, dalgaların üzerine pamuk köprüler kurdu. Su yüzünde gümüş bir yol uzanıyordu. Bir yunus yavrusu sırtını suya vurup zıpladı: “Ben Didi! Uyumayı seviyorum ama annem diyor ki yunuslar denizde uyuduğunda beyninin bir yarısı uyanık kalır, nefes almak için. Bu çok tuhaf, nasıl yapacağımı şaşırıyorum.” Mina, Didi’nin yanında suya dokundu, parmakları tuzlu serinliği hissetti. “Tuhaf ama harika,” dedi. “Her canlının uyku şekli farklı. Sen de dalgaların ritmini dinle. Bak, deniz ‘şşş’ diye fısıldıyor, kalbin ‘pıt pıt’ diyor. Bir şşş, bir pıt pıt. Sanki iki arkadaş sırayla şarkı söylüyor.” Pofuduk, Didi’ye deniz kabuklarından yapılmış bir zarf verdi. Masalda, yarım gözlerle gülümseyen bir yunusun dalgalarla sallanışı anlatılıyordu. Didi, masalı dinleyerek yavaş yavaş hareketlerini hafifletti. “Sanırım şimdi küçük bir yunus uykusuna hazırım,” dedi, bir gözünü kapatıp diğerini denize emanet ederek.

Gökyüzü onları bir kum denizine taşıdı bu kez. Gece serinliği, kum tanelerini nane şekeri gibi çınlatıyordu. Ufukta tatlı gözleriyle bir deve göründü. “Ben Kumru,” dedi, “gündüz çok sıcaktı, şimdi serinlikte dinlenmek istiyorum ama susadım gibi… Bir yandan da endişeleniyorum. Yarın su bulabilecek miyim?” Pofuduk bulut yanından minicik bir damla indirdi. “Bu sana anı olsun,” dedi. Mina diz çöktü, Kumru’nun yanına geldi. “Anneme sordum, develerin hörgücünde su yokmuş, yağ depolarlarmış,” dedi. “Ama yine de uzağa giderken birlikte su bulmayı planlarlar. Endişe ettiğinde, önce sahip olduklarını say: Ay ışığı var, gölge var, arkadaşların var. Sonra yarın için bir küçük plan yap. Planlar, kaygıyı küçültür.” Kumru, başını salladı. “Evet, sabah erken kalkıp sürüyle serin saatlerde ilerleyeceğim, mola yerlerini de işaretleyeceğim.” Pofuduk’un zarfından, çölde yolculuk eden sabırlı bir devenin masalı çıktı. Kumru, masalı dinlerken gözkapakları ağırlaşmaya başladı. “Kum gibi sessiz ve sabırlı,” diye mırıldandı Mina, “öyle uyursan sabah gücün olur.” Kumru, gülümseyerek çöktü ve yıldızlara iyi geceler dedi.
Derken, Pofuduk’un üzerindeki posta çantası hafifledi ama içinde hâlâ birkaç zarf vardı. “Sıradaki durak,” dedi, “bir şehir çatısı.” Şehrin kırmızı kiremitleri ay ışığında çizgi çizgi parlıyordu. Bir bacanın yanında siyah beyaz bir kedi kuyruğunu kovalıyordu. “Benim adım Zeytin! Uykum yok, oynamak istiyorum!” Mina kıkırdadı. “Ben de bazen öyle hissederim,” dedi. “Ama annemle bir uyku sırası yaptık: Oyuncağa ‘yarın devam ederiz’ deriz, yatağa gider, pijamamızı giyer, su içer, dişleri fırçalar, bir masal seçer, sonra eve ‘iyi geceler’ deriz.” Zeytin durdu. “İyi geceler demek mi?” Mina, çatının her köşesine fısıldadı: “İyi geceler baca, iyi geceler yıldız, iyi geceler oyun.” Zeytin de taklit etti: “İyi geceler pati, iyi geceler kuyruk.” Pofuduk bir zarf çıkardı içinden “Oyuncağını yerine koyan kedinin masalı” döküldü. Zeytin masalı dinleyince mırlamaya başladı ve kuyruğu kendi kendine durdu. “Sanırım biraz uykum geldi,” dedi, bacanın gölgesine kıvrılıp.

Pofuduk, Mina’ya baktı. “Masal taşımak sadece anlatmak değil,” dedi, “bazen bir bakış, bazen bir nefes, bazen ‘iyi geceler’ demektir.” Mina gülümsedi. “Bazen de paylaşmaktır,” dedi. O sırada, parktaki bir bankta yalnız bir gece böceğinin kanadı titriyordu. “Kayboldum,” dedi böcek. “Evimi bulamıyorum.” Mina diz çöktü. “Bazen karanlıkta her şey farklı görünür. Gel, birlikte işaret arayalım.” Ay ışığı altında yaprakların üzerindeki minik bir parıltıyı gördüler. “Yuvanın yolu, şu gümüş çizgi,” dedi Mina. Pofuduk, “Cesaret masalı” zarfını verdi. Böcek masalı dinlerken, kanadının titremesi azaldı yolunu buldu ve “Teşekkürler,” diyerek ışığa doğru uçtu.

Gökyüzüne yükseldiklerinde, yıldızlar el feneri gibi iç içe yandı söndü. Mina, yavaş yavaş esnemeye başladı. “Ben de… galiba uykum geliyor,” dedi. Pofuduk sevecenlikle onu sardı. “Uyku masalcıları, en sonunda kendi masalını da dinler,” dedi. “Kendi kalbine gönderilecek zarf kaldı.” Çantadan son zarfı çıkardı ve Mina’nın kalbine yaklaştırdı. Zarf açıldı içinden annesinin sesi döküldü. “Pencereden ay girsin, yüzüne gül, içinden bir teşekkür say. Bugün öğrendiklerin kalbinde yer etsin.” Mina gözlerini kapadı, tek tek fısıldadı: “Teşekkürler Pıtırcık, nefes oyununu öğrettiğin için. Teşekkürler Didi, farklı uyumayı gösterdiğin için. Teşekkürler Kumru, sabrı hatırlattığın için. Teşekkürler Zeytin, sırayı sevdiğin için. Teşekkürler küçük böcek, cesaretin için. Teşekkürler ay, serin ışığın için.”

Pofuduk, onu odasına geri bıraktı. Yatağı yumuşak, yastığı mis gibi kokuyordu. Annesi yanında belirdi, saçlarını okşadı. “Geri döndün,” dedi. Mina kıkırdadı. “Ben uyku postacısının yardımcısıyım artık,” diye fısıldadı. “Masallar nefes ister, kalp ister, biraz da sabır.” Annesi gülümsedi. “Öyleyse şimdi kendi uyku masalını dinle.” Perdeyi biraz kapattı, odanın içindeki gölgeler yumuşacık oldu. “Hazır mısın?” Mina başını salladı. Annesi fısıldadı: “Bir, iki, üç, dört… Gözlerin deniz gibi dalgalansın. Bir, iki, üç, dört… Kalbin ay gibi sakince parlasın.”

Mina, ayıcığını biraz daha sıkı tuttu. Dışarıda rüzgâr “şşş” diye fısıldıyor, içeride saat “tik tak” diyordu. Sesler bir masala dönüştü. Masal, iyi geceler demekle başlıyor, sevgiyle tamamlanıyordu. Mina, günün içinde kalan küçük kırışıklıkları tek tek düzleştirdi: Oyuncakları rafına, soruları yarına, gülüşleri yastığına koydu. İçinden küçük bir dilek uçurdu: “Herkes sıcak bir masal bulsun.” Ay bir an için pencereden göz kırptı sanki Pofuduk beyaz bir tüy gibi görünür oldu, sonra usulca dağıldı.

O gece, ormanın küçük baykuşu Pıtırcık rahatça dinlendi, Didi dalgalarla minik uykular yaptı, Kumru sabah için güç topladı, Zeytin bacanın yanında mırıl mırıl uyudu, küçük böcek yuvasına güvenle sığındı. Hepsi, gökyüzünde paylaşılan aynı şarkının farklı notalarıydı. Mina’nın kalbi de onlara katıldı. Çünkü masallar paylaşıldıkça büyür, uyku paylaşıldıkça yumuşar. Ve bazen, bir çocuğun fısıltısı dünyayı yatıştırır.

Sabah olduğunda güneş, pencerenin kenarına mandalina rengi bir ışık bıraktı. Mina gözlerini yavaşça açtı, yüzünde minik bir gülümseme. “Günaydın,” dedi ayıcığına. Annesi kapıdan baktı. “Harika bir uyku çekmişsin,” dedi. Mina başını salladı. “Evet. Çünkü uyku masalını önce dinledim, sonra paylaştım.” O günden sonra, Mina her gece yastığına başını koymadan önce bir küçük ritüel yaptı: Üç derin nefes aldı, o gün için minnet duyduğu üç şeyi saydı, sonra da dünyaya iyi geceler diledi. Ve garip ama gerçek, bu küçük sırla gözkapakları kendiliğinden ağırlaştı kalbi, sakince şarkısını söyledi.

İşte böyle, uyku masalları bazen bir bulutun posta çantasında, bazen annenin sesinde, bazen de senin kendi kalbinde gizlidir. Onları dinlemeyi bilirsen, gece yumuşar, rüyalar gülümser. Ve her masal gibi, bu masal da tatlı bir “iyi geceler” ile biter. İyi geceler.

Arkadaşlarınla Paylaş