

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarların birinde, minik yürekleri sevgiyle çarpan, huzur dolu bir köy varmış. Bu köyün hemen yanı başında, Sevgi Ormanı olarak bilinen, renk renk çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar, mis gibi ağaçlar ve neşeli hayvanlarla dolu, adeta canlı bir masal diyarı bulunurmuş. Ormanda yaşayan her varlık, iyiliğin ve sevginin gücünü paylaşır, birbirine yardım ederek, küçük mucizelere imza atarmış.
Köyde, sevgi dolu kalbiyle herkesin yüzünü güldüren, neşeli ve yardımsever Ali adında minik bir çocuk yaşarmış. Ali’nin kalbi, ormandaki her canlının sevgisiyle bir araya gelince, inanılmaz bir güç kazanırmış. Ali’nin en yakın dostları arasında, yumuşacık tüyleriyle sevimli kedisi Minik, bilgeliğiyle herkesi etkileyen yaşlı kaplumbağa Bilge, neşeli ve renkli kanatlı kuş Cıvıltı, sıcakkanlı tavşan Pofuduk ve enerjik sincap Çıtırtı bulunurmuş. Günlerini ormanda oyun oynayarak, çiçeklerle konuşarak, ağaçların fısıltılarını dinleyerek geçirirlermiş.

Bir sabah, güneşin ilk ışıkları yavaşça dağların ardını aydınlatırken, ormanda tuhaf bir telaş baş göstermiş. Uçsuz bucaksız çiçeklere konan narin bir kelebek olan Lale, bir dal parçasına takılmış ve kanatlarından birine hafif bir yara almış. Lale’nin bu hali, tüm ormanda bir üzüntüye neden olmuş. Ali, hemen durumu anlayıp Lale’ye koşarak ulaşmış. Minik de nazik adımlarla Lale’nin yanına yaklaşmış, minik patileriyle ona destek olmuş. Yaşlı kaplumbağa Bilge sabırla olayı gözlemlerken, “Her yaranın bir iyileşme öyküsü vardır,” demiş. Ali ve arkadaşları, Lale’nin yarasını temizleyip, ormanın en yumuşak yosununu ve taptaze derenin suyunu kullanarak ona iyileştirici bir dokunuş yapmışlar. Günler geçtikçe Lale, eski neşesine kavuşmuş, rengarenk kanatlarıyla ormanın dört bir yanında mutluluğu dağıtmış. Herkes, iyiliğin ve dostluğun gücüne bir kez daha inanmış.
Birkaç gün sonra, ormanın kalbinde yer alan, her canlıya hayat veren “Yaşam Ağacı” yavaş yavaş solmaya başlamış. Ağaç, eskiden rengarenk yaprakları ve güçlü dallarıyla ormanın simgesi iken, şimdi hüzünlü bir görüntü sergilemekteymiş. Ali, “Sevgi Ormanı’na, Yaşam Ağacı’na ne olabilir acaba?” diye sormuş. Bilge, derin bilgeliğini ortaya koyarak, “İyiliğin ve sevgiyi paylaşmadığımız, birbirimizden uzaklaştığımız zaman, doğa da canını yitirir,” demiş. Ali ve onun dostları, ormanın güzelliğini ve canlılığını geri getirmek için hemen bir plan yapmışlar. Hep birlikte, ormanın dört bir yanından iyilik ve sevgi toplamak üzere yola çıkmışlar.

İlk durakları, ormanın kenarındaki küçük dere olmuş. Burada yaşayan neşeli semender Işıltı, suyun üzerinde zarifçe dans ederken, bir anlığına yüz ifadesinde hüzün belirmiş. Ali, “Sevgini, iyiliğini bizimle paylaşır mısın?” diye sormuş. Işıltı, su damlalarını dans ettirerek olumlu bir işaret vermiş, “Ben sevgimi suya bırakıyorum, belki o sevgi, sevdiğini arayan kalplere ulaşır,” demiş. Bu söz, hepinin yüreğinde farkındalık uyandırmış. Birbirleriyle el ele tutuşup, içten bir dilek tuttuklarında, içine işleyen sıcaklık, ormanda yayılan bir umut gibi tüm canlıları sarmış.
Yolculukları sırasında, ormanın bilge bekçisi olan yaşlı baykuş Gece, dalından süzülerek onlara yaklaşmış. Gözlerinin derinliğinde, yüzyılların bilgeliği parıldıyormuş. “Sevgi, en derinlerde saklanan ve paylaşınca çoğalan bir hazinedir,” demiş Gece. Ali’nin gözleri parlamış, “O halde sevgimizi, iyiliğimizi Yaşam Ağacı’na ulaştıralım,” diye öneride bulunmuşlar. Bir yandan yeni dostlar edindikleri sırada, yolda kaybolmuş, korkmuş küçük bir kirpi ve rengarenk çiçeklerle süslenmiş neşeli bir sincapla karşılaşmışlar. Onlar da, bu sevgi dolu kervanın içine dahil olmuş, Ali ve arkadaşlarıyla birlikte ortak bir amaç uğruna yol almaya başlamışlar.

Yürüdükleri patikada kuş sesleri, ağaç fısıltıları ve dallardan süzülen güneş ışıkları arasında, her adımda kalplerinde iyiliğin sıcaklığını hissediyorlarmış. Nihayet, ormanın tam kalbine, öyle ki yılların eskitemediği bir güzellikteki Yaşam Ağacı’nın önüne ulaşmışlar. Ağacın etrafında toplanan her can, küçük bir iyiliğin ne denli büyük mucizelere yol açabileceğini anlamış. Ali, diz çöküp yavaşça ağacın gövdesine elini koymuş, “Sevgiyle dolan kalplerimiz senin yapraklarına, dallarına ve her noktasına işlesin,” diye fısıldamış. Tüm canlı, yüreklerini birleştirip, sevginin ve iyiliğin şarkısını söylemeye başlamış.
Güneş, ufkun ötesinde altın sarısı ışıklarını yayarken, Yaşam Ağacı yavaş yavaş eski neşesine kavuşmaya başlamış. Solgun yaprakları yeniden renklenmiş, dalları gücüne güç katmış. Sanki her bir hayat, her bir iyiliğin dokunuşu, ağacın kalbine hayat vermiş. O gün ormanda yaşayan herkes, iyiliğin bir zincir gibi birbirine bağlandığını ve paylaştıkça çoğaldığını keşfetmiş. Ali ve arkadaşları, ormanın her köşesinden, her canlıdan topladıkları sevgi parıltılarını, artık somut bir güç olarak Yaşam Ağacı’na aktarmışlar.

Bir başka gün, ormanda yine beklenmedik bir olay meydana gelmiş. Nehrin berrak sularında yüzen küçük bir balık, devasa çakıl taşlarına takılmış ve hiç çıkamıyormuş. Ali’nin içindeki yardımsever ruh, duraksamadan “Hep birlikte bu küçük dostumuza yardım edelim” diye seslenmiş. Minik, Bilge, Cıvıltı, Pofuduk, Çıtırtı ve diğer orman sakinleri, hemen nehrin kıyısına koşarak, nazikçe balığı serbest bırakmak için ellerinden geleni yapmışlar. Yaprak parçaları, ince dallar ve yumuşak yosunları kullanarak balığın güvenle yolunu açmışlar. Balık, serbest kalınca neşeyle çırpınmış, “Gerçek dostların varlığı, iyilik dolu yüreklerinizin ne kadar güçlü olduğunu bana gösterdi,” diyerek minnettar kalmış.

Zaman geçtikçe, Sevgi Ormanı’nın masalı, o kadar büyüleyici ve unutulmaz hale gelmiş ki köydeki her çocuk, her büyüğün dilinde, kalplerinde derin bir iz bırakacak iyilik hikayelerine dönüşmüş. Ali, her sabah uyandığında önce ailesiyle ve sevdikleriyle kucaklaşır, ardından ormana giderek küçük yardımlarda bulunmanın ne kadar kıymetli olduğunu anımsarmış. Köyün her sokağında, Sevgi Ormanı’nın iyilik dolu öyküsü yankılanır, minik kalpler umutla dolarmış.

Yıllar ilerlemiş, Ali büyümüş, fakat içindeki o saf iyilik ve sevgi hiçbir zaman azalmamış. Ormandaki dostlarıyla birlikte birçok macera yaşamış her seferinde karşılarına çıkan zorlukları, birbirlerine sımsıkı sarılarak aşmışlar. Artık her canlı, küçük bir iyiliğin tüm dünyayı nasıl değiştirebileceğini öğrenmiş, dostluğun ve yardımlaşmanın ne denli güçlü olduğunu anlamış. Gece olduğunda, yıldızların altında Yaşam Ağacı’nın etrafında toplanan her biri, o güne kadar yaşadıkları maceraları hatırlar, birbirlerine sarılırken yüreklerinde binlerce sevgi çiçeği açarmış.

Bir sonbahar akşamı, hafif esen serin rüzgâr ağaçların arasında gizlice süzülürken, Ali ve dostları yıldızlara bakıp geleceğe dair umut dolu hayaller kurmuşlar. Ali, “Sevgi, iyilik ve dostluk olmasaydı, hiçbir zorluk üstesinden gelemeyizdi. Kalplerimizde taşıdığımız bu değerler, doğayı ve birbirimizi hep ısıtır,” demiş. Hep beraber, bu güzel sözü kalplerinde saklarken, ormandaki her canlı, iyiliğin her zaman kazanacağına dair inancını perçinlemiş.

Ve böylece, Sevgi Ormanı’nın her köşesinde, Ali’nin ve dostlarının gösterdiği iyilik dolu davranışlar, gelecek nesillere umut ve ilham kaynağı olarak aktarılmış. Hüzün, keder ya da yalnızlık, o sihirli ormanın kalbine hiçbir zaman yer edememiş. Her yaşlı ağaç, her renkli çiçek, her kuş ve hayvan, iyilik dolu kalplerinden çıkan sevgi enerjisiyle, dünyaya neşe saçmaya devam etmiş. Masal, her çocuğa, içlerindeki iyi kalbi keşfetmeleri ve paylaştıkları her sevginin, dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğini anlatan bir öyküye dönüşmüş.

Gökkuşağının renkleriyle süzülen, dalından dökülen yaprakların nazlı melodisinin eşlik ettiği bu masaldan alınan ders şuydu: İyilik yaparsak, sevgi ekersek, dostluklarımızı paylaşır ve yardımlaşırsak her şey daha aydınlık, her güç daha dayanıklı olur. Böylece, Ali ve bütün orman sakinleri, bir ömür boyu mutluluk içinde yaşamış, iyiliğin sihirli gücü baldır, kalplerinde umutla yankılanmaya devam etmişler. Ve sonsuza dek, bu masal, içimizdeki iyiliğin ne denli güçlendiğini hatırlatan, mutlu sonla biten bir öykü olarak dilden dile dolaşmaya devam etmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş