Güneşli bir sabah, Renkli Orman’ın kıyısındaki Küçük Gülümse Köyü’nde yaşayan 6 yaşındaki Ali, yatağında gözlerini açtı. Gözlerini ovuştururken burnuna mis gibi kokular geldi. Annesi mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Mis gibi kızarmış ekmek, taze süt, bal ve peynir kokuları evin içini doldurmuştu.
Ali bir anlık sevinçle yataktan fırladı ama sonra aklına dün bakkalda gördüğü rengârenk jelibonlar geldi. “Keşke kahvaltıda jelibon olsa…” diye mırıldandı. Ayaklarını sürüyerek mutfağa girdi. Masada bal, zeytin, peynir, domates, salatalık, süt ve annesinin kendi yaptığı meyveli yoğurt vardı.
Annesi gülümseyerek:
“Günaydın Ali. Bak senin için çilekli ev yoğurdu bile yaptım. Sağlam ve güçlü ol diye,” dedi.
Ali suratını ekşitti.
“Ben yoğurt istemiyorum. Jelibon istiyorum! Çikolata da olabilir. Her gün yesek ne güzel olur,” diye homurdandı.
Annesi, Ali’nin yanına oturdu.
“Bak canım oğlum,” dedi yumuşak bir sesle, “Jelibon, çikolata, şeker, cips gibi şeyler tatlı gelebilir ama çok yersen vücudunu yorar. Dişlerin çürür, karnın ağrır, kendini yorgun hissedersin. Meyve, sebze, süt, ev yoğurdu, bal ve kuruyemişler ise seni güçlü yapar tıpkı bir süper kahraman gibi.”
Ali gözlerini devirdi.
“Ben zaten güçlüyüm. Hem de şekerle daha mutlu oluyorum!” dedi.
Tam o sırada pencereden içeriye küçük, parlak kanatlı bir şey uçup girdi. Bu, Renkli Orman’ın meşhur Sağlık Perisi Seno’ydu. Kıyafeti gökkuşağı renklerindeydi, gözleri pırıl pırıldı.
“Günaydın!” dedi incecik sesiyle. “Sohbetinizi duymadan edemedim.”
Ali şaşkın şaşkın baktı.
“Sen kimsin? Nasıl içeri girdin?” diye sordu.
Peri Seno, masanın üzerine kondu.
“Ben Sağlık Perisi Seno. Çocuklara sağlıklı beslenmeyi öğretmek benim görevim. Az önce senin ‘Her gün jelibon yesem ne güzel olur’ dediğini duydum. İstersen sana bunun gerçekten güzel olup olmadığını gösterebilirim.”
Ali merakla yerinde doğruldu.
“Nasıl göstereceksin? Büyü mü yapacaksın?” dedi heyecanla.
Seno göz kırptı.
“Evet, biraz büyü, biraz da gerçek. Ama önce kahvaltını edeceksin. Güçlü olman gerekiyor. Çünkü birazdan bir yolculuğa çıkacağız.”
Ali, periyle birlikte maceraya çıkacağını duyunca heyecanlandı. Masadaki balı ekmeğine sürdü, domates ve salatalık yedi, bir bardak süt içti. Son olarak annesinin yaptığı çilekli ev yoğurdunu karıştırarak kaşıkladı. Yoğurdun içine annesi küçük elma parçaları koymuştu çok lezzetliydi.
“Bu yoğurt… fena değilmiş,” dedi şaşkınlıkla. Annesi gülümsedi, saçlarını okşadı.
Kahvaltı bitince Seno kanatlarını çırptı.
“Hazır mısın Ali? Şimdi Seni Besinler Ülkesi’ne götüreceğim. Orada çikolata, jelibon, cips ve şekerle dolu Şekerli Diyar da var meyve, sebze, süt, bal ve kuruyemişlerle dolu Güçlüler Diyarı da. Hangisini istersen görebileceksin.”
Ali gözleri parlayarak yerinden zıpladı.
“Hazırım!” dedi.
Bir anda etraf renkli ışıklarla doldu. Ali kendini hafifledi, sanki bir tüy olmuş gibi havalandı. Gözlerini kapatıp açtığında bambaşka bir yerdeydi. Gökyüzü pamuk şekeri gibi yumuşak görünüyordu ama biraz garip, hafif gri bir renge de çalıyordu. Önünde iki yol vardı. Bir yolun tabelasında “Şekerli Diyar”, diğerinde “Güçlüler Diyarı” yazıyordu.
“Önce hangisini görmek istersin?” diye sordu Seno.
Ali hiç düşünmeden:
“Tabii ki Şekerli Diyar!” dedi.
Şekerli Diyar’a doğru yürümeye başladılar. Yolun kenarlarında kocaman çikolata ağaçları vardı. Dallardan karamel soslar akıyor, yerde renk renk jelibon çiçekler açıyordu. Patikayı kaplayan taşlar bile şekerden yapılmıştı.
“Vaay!” diye bağırdı Ali. “Burası harika! Hep burada yaşamak istiyorum!”
İlerledikçe, çikolatadan yapılmış evler, cipslerden kurulmuş duvarlar ve gökyüzünden yağan minik şeker parçacıkları gördü. Sokakta oynamaya çalışan birkaç çocuk vardı. Ama hepsi biraz solgun görünüyordu. Biri misket oynarken çabucak yorulup oturdu, bir başkasının karnını tuttuğunu gördü.
Ali yanlarına yaklaştı.
“Merhaba! Ben Ali. Burası harika bir yer değil mi?” dedi.
Çocuklardan biri, yuvarlak yüzlü, sarı saçlı bir çocuktu. Adı Mert’ti.
“İlk bakışta harika,” dedi Mert, “Ama hep çikolata, şeker, cips yediğimiz için çabuk yoruluyoruz. Dişlerimiz çürüyor, bazen karnımız ağrıyor. Koşmak, zıplamak istiyoruz ama gücümüz kalmıyor.”
Diğer çocuk, ince uzun saçlı Elif de söze girdi.
“Ben dün çok jelibon yedim. Bugün sabah okula giderken o kadar halsizdim ki uyanmakta zorlandım. Öğretmenimi bile dinleyemedim. Kafam karıştı, başım döndü.”
Ali şaşırdı.
“Nasıl yani? Şeker insanı mutlu etmiyor mu? Ben çok yersem hep enerjik olurum sanıyordum.”
Mert başını salladı.
“Çok kısa bir süre için mutlu hissettiriyor. Sonra daha da yorgun oluyoruz. Burada meyve, sebze, süt, yoğurt neredeyse hiç yok. Annem eskiden havuç, elma, fındık yedirirmiş bana. O zamanlar daha hızlı koşabiliyordum.”
Peri Seno, Ali’ye baktı.
“Görüyor musun Ali?” dedi. “Şeker, çikolata, jelibon ve cips gibi yiyecekler bazen yenebilir, ama çok sık ve çok fazla yenirse vücudu yorar. Dişlere zarar verir, kalbi ve midesi yorulur. Şimdi biraz dolaşalım, daha neler oluyor görelim.”
Biraz daha ilerlediklerinde, parkta salıncakta sallanmak isteyen bir çocuk gördüler. Çocuk iki kere sallandıktan sonra nefes nefese kalıp inmek zorunda kaldı. Yanındaki arkadaşına:
“Off, yine gücüm kalmadı,” dedi. “Keşke elma, muz yesek. Büyüklerimiz eskiden böyle şeyler varmış diyor ama burada bulamıyoruz.”
Ali’nin içi burkuldu. Kendi sabahki kahvaltısını hatırladı, sütünü, meyveli ev yoğurdunu, domates ve salatalıkları düşündü. Onları yerken aslında kendini daha iyi hissettiğini fark etti.
“İstersen şimdi Güçlüler Diyarı’na gidelim,” dedi Seno. “Orayla burayı kıyaslaman daha iyi olur.”
Ali, az önce ne kadar heyecanlı olsa da artık biraz endişelenmişti.
“Peki,” dedi yavaşça. “Gidelim.”
Birlikte geri dönüp diğer yola, “Güçlüler Diyarı” tabelasının olduğu yola girdiler. Bu yolun kenarında yemyeşil ağaçlar, rengârenk çiçekler ve meyve ağaçları vardı. Elma, armut, şeftali, erik dallarda neşeyle sallanıyordu. Biraz ileride havuçlar, domatesler, salatalıklar, biberler, kıvırcık lahanalar uzanıyordu.
Gökyüzü masmaviydi, güneş parlak ama yakmıyordu. Hafif bir rüzgâr esiyor, çiçeklerin kokusu havaya karışıyordu. Uzakta, bembeyaz süt ırmakları, baldan yapılmış minik göletler görünüyordu.
Ali’nin ağzı açık kaldı.
“Burası da çok güzelmiş!” dedi.
Bir parkın içine girdiler. Çocuklar koşuyor, zıplıyor, ip atlıyor, top oynuyordu. Hepsinin yüzü ışıl ışıldı, yanakları pembeydi. Gülüşleri gökyüzüne kadar yükseliyordu.
Ali top oynayan bir grubun yanına yaklaştı.
“Merhaba!” dedi. “Ben Ali. Burada mı yaşıyorsunuz?”
Çocuklardan biri, kısa saçlı, gözlüklü Zeynep:
“Evet, ben Zeynep,” dedi. “Burası Güçlüler Diyarı. Biz burada meyve, sebze, yoğurt, süt, bal, kuruyemiş gibi besinler yiyoruz. Arada bir küçük bir parça çikolata da yiyoruz ama çok az ve nadir.”
Ali merakla sordu:
“Peki hiç jelibon, şeker, cips yemiyor musunuz?”
Zeynep gülümsedi.
“Bazen özel günlerde, doğum günlerinde küçük bir parça tadına bakıyoruz. Ama her gün değil. Çünkü öğretmenimiz dedi ki fazla şeker yemek vücudumuza zarar verir. O yüzden biz daha çok elma, muz, havuç, fındık, ceviz, süt, yoğurt, bal gibi şeyler tercih ediyoruz. Bak mesela bu sabah kahvaltıda yumurta, peynir, domates, zeytin, ceviz ve süt içtim. Şimdi kendimi uçacak kadar enerjik hissediyorum!”
Ali şaşkınlıkla baktı. Zeynep gerçekten de çok enerjik görünüyordu. Topu ayağıyla havaya atıp başıyla sektiriyor, sonra tekrar yakalıyordu. Diğer çocuklar ip atlamada hiç yorulmadan zıplıyordu.
Peri Seno, Ali’ye dönüp:
“Bak, bu çocukların vücudu teşekkür ediyor. Çünkü onlara iyi gelen besinler yiyorlar,” dedi. “Ne kadar hareketli ve mutlular, değil mi?”
O sırada, küçük bir çocuğun elinde bir kase yoğurt gördü Ali. Yoğurdun içine küçük muz ve çilek parçaları konmuş, üzerine biraz da dövülmüş fındık serpilmişti.
“Bu ne kadar güzel görünüyor!” dedi Ali.
Çocuk gülerek:
“Bu benim en sevdiğim şey: meyveli ev yoğurdu! Öğretmenimiz dedi ki, bu yoğurttaki probiyotikler midemize ve bağırsaklarımıza iyi bakıyormuş. Böylece hastalıklara karşı daha dayanıklı oluyormuşuz.”
Ali içinden “Probi… neydi o?” diye geçirdi ama tam anlayamadı. Yine de bir şey fark etmişti: Bu diyarda çocuklar kendilerini güçlü, mutlu ve sağlıklı hissediyordu. Şekerli Diyar’daki çocuklar ise solgun, yorgun ve halsizdi.
Ali düşünceli bir şekilde Seno’ya baktı.
“Demek ki… hep şeker, çikolata, cips yemek o kadar da güzel değilmiş,” dedi. “Ben bazen çok yiyorum. Sonra gerçekten de kendimi yorgun hissediyorum, karnım da ağrıyor.”
Seno başını salladı.
“Evet Ali. Bak, mesele hiç yememek değil. Bazen, çok nadir, küçük bir parça çikolata ya da az miktarda jelibon yenebilir. Ama eğer her gün, her öğünde bunları yersen vücudun ‘Bu kadar şeker bana fazla!’ diye şikâyet etmeye başlar. Tıpkı Şekerli Diyar’daki çocuklar gibi olur, çabuk yorulursun, dişlerin çürür, hasta olman kolaylaşır. Halbuki meyve, sebze, bal, meyveli ev yoğurdu, kuruyemiş, süt gibi sağlıklı besinler, vücuduna güç verir, beynine iyi gelir, oyun oynarken enerjik olursun.”
Ali etrafına bir kez daha baktı. Bir kız çocuğu bir elinde havuç, diğer elinde elma ile dans ederek yürüyordu. Bir başkası ceviz kırıp yiyor, sonra kahkaha atıyordu. Herkesin yüzünde tatlı bir mutluluk vardı.
“Ben anladım,” dedi Ali kararlı bir sesle. “Ben de Güçlüler Diyarı’ndaki çocuklar gibi olmak istiyorum. Sabah kahvaltılarımı güzel yapacağım. Meyve, sebze, süt, yoğurt, bal, kuruyemiş yiyeceğim. Şeker, çikolata, cips, jelibon gibi şeyleri de sadece arada bir, çok az yiyeceğim.”
Seno sevinçle ellerini çırptı.
“Harika bir karar bu!” dedi. “Unutma, vücudun senin evin gibidir. Ona iyi bakarsan o da sana güç verir. Şimdi istersen artık evine dönelim. Annen merak etmiştir.”
Ali, Güçlüler Diyarı’na son bir kez daha baktı. Oyun oynayan çocuklara el salladı. Onlar da gülümseyerek el salladılar. Sonra Seno’nun yanına geldi.
Renkli ışıklar etraflarını sardı her şey dönmeye başladı. Bir anda Ali yine kendi mutfağında, sandalyede otururken buldu kendini. Annesi elinde bir tabak elma dilimiyle yanında belirmişti.
“Daldın gittin, ne düşünüyorsun bakalım?” dedi annesi.
Ali başını kaldırdı, gülümsedi.
“Anneciğim, ben şimdi düşündüm de… Jelibon, çikolata, cips çok sık yiyince hiç de iyi değilmiş. Vücudumuz yoruluyormuş, dişlerimiz çürüyormuş. Ben artık daha çok meyve, sebze, süt, bal, ev yapımı meyveli yoğurt ve kuruyemiş yiyeceğim. Arada bir küçük parça çikolata yeter bana. Çünkü ben güçlü ve sağlıklı olmak istiyorum!”
Annesi, Ali’ye şaşkınlıkla baktı, sonra gülümsedi.
“Bu çok akıllıca bir karar,” dedi. “Sen büyüdükçe vücudunun sağlıklı olması çok önemli. Bak, sana elma dilimleri hazırladım. İstersen üstüne biraz da tarçın serperim.”
“Harika olur!” dedi Ali. “Sonra da yoğurdun içine biraz muz doğrayalım mı? Tıpkı Güçlüler Diyarı’ndaki çocuklarınki gibi olsun.”
Annesi biraz şaşırmıştı, “Güçlüler Diyarı da neresi?” diye sorduysa da, Ali sadece gülümseyip:
“Uzun hikâye anneciğim, ama çok güzel bir yer!” dedi.
O günden sonra Ali, kahvaltılarında sütünü içmeyi, sebzelerini yemeyi, meyvelerini yemeyi ihmal etmedi. Annesi onun için evde meyveli yoğurtlar hazırladı, içine elma, muz, çilek, bazen de ceviz, fındık koydu. Ali bu yoğurtları severek yedi. Okula giderken çantasında elma, havuç, fındık gibi sağlıklı atıştırmalıklar oldu.
Mahalledeki arkadaşları önce şaşırdı. Ali cips yerine elma yiyor, kola yerine süt içiyordu. Ama kısa süre sonra fark ettiler ki Ali daha hızlı koşuyor, oyun oynarken daha az yoruluyor, daha az hasta oluyordu. Onlar yorulup oturduklarında Ali hâlâ enerjik bir şekilde top peşinde koşuyordu.
Bir gün, mahalledeki çocuklar birlikte parkta oynarken, Ali yanına küçük bir kutu meyveli yoğurt getirdi. İçine de annesiyle birlikte doğradıkları muz ve elma parçalarıyla biraz ceviz koymuşlardı.
“Elma yerine cips getirmek çok mu zor!” diye alay etmişti önceleri bir arkadaşı.
Ama Ali gülerek:
“Bir tadına bak istersen,” dedi. “Sonra karar ver.”
Arkadaşı yoğurttan bir kaşık aldı. Gözleri büyüdü.
“Bu… Bu gerçekten çok lezzetliymiş!” dedi. “Biraz daha alabilir miyim?”
Diğer çocuklar da tadına bakmak istedi. Hepsi yoğurdu çok sevdi. Sonra Ali onlara Besinler Ülkesi’ni, Şekerli Diyar’ı ve Güçlüler Diyarı’nı anlattı. Çoğu, her gün çok şeker ve cips yediklerini, bazen kendilerini yorgun ve hasta hissettiklerini söyledi.
O günden sonra, mahalledeki çocuklar da annelerinden meyveli ev yoğurdu, taze meyveler, sebze çubukları, kuruyemişler istemeye başladı. Artık parkta daha uzun süre koşup oynuyor, ip atlıyor, seksek oynuyor, saklambaçta daha hızlı kaçıyorlardı.
Sağlık Perisi Seno ise Renkli Orman’ın bir köşesinden onları izliyordu. Küçük kanatlarıyla havada süzülürken kendi kendine gülümsedi:
“Ne zaman bir çocuk sağlıklı beslenmeye karar verse, dünyadaki tüm renkler biraz daha parlak olur,” diye mırıldandı.
Ali, her elma ısırdığında, her bardak süt içtiğinde, her kaşık meyveli yoğurt yediğinde, kendini tıpkı Güçlüler Diyarı’ndaki çocuklar gibi hissediyordu: Güçlü, mutlu ve sağlıklı.
Ara sıra, çok özel günlerde, doğum günlerinde küçük bir parça çikolata yedi. Ama artık biliyordu ki, onu asıl güçlü ve neşeli yapan şey karnını şekerle doldurmak değil, vücuduna iyi gelen sağlıklı besinleri seçmekti.
Ve böylece Ali, kendi küçük dünyasında büyük bir değişiklik yaptı. Hem kendisi hem de arkadaşları için. Sağlıklı beslenerek büyüdü, oyunlar oynadı, öğrendi ve hep gülümseyen yüzüyle etrafına ışık saçtı.
Masal da burada mutlu bir sonla bitti. Ama Ali’nin sağlıklı seçimleri, her gün yeniden ve yeniden devam etti. Çünkü gerçek hayatta, güçlü ve mutlu kalmanın sırrı, her gün tabağımıza koyduğumuz güzel, sağlıklı yiyeceklerde saklıydı.
Arkadaşlarınla Paylaş
