Güneş pencereden içeri usulca süzülürken, Mert gözlerini ovuşturup uykulu uykulu doğruldu. Hava sıcaktı, kuşlar cıvıl cıvıldı. Bu güzel yaz sabahında, evin içinde hafif bir telaş vardı. Annesi mutfakta bir şeyler hazırlıyor, babası ise sofrayı düzenliyordu. Mert’in küçük kardeşi Zeynep de mutfağın kapısından merakla içeri bakıyordu.
Mert, mutfağa girip sandalyeye oturdu.
“Anne, bugün ne yapacağız?” diye sordu, gözleri parlayarak.
Annesi gülümseyerek ona baktı. “Bugün Ramazan’ın ilk günü, hatırladın mı? Babanla birlikte sahur yaptık, sen uykudaydın. Bugün oruç tutuyoruz.”
Mert kaşlarını hafifçe çattı. “Oruç… Biliyorum, aç kalmak demek, değil mi?”
Babası, elindeki su bardağını masaya koydu. “Sadece aç kalmak değil oğlum. Oruç, sabretmeyi öğrenmek, paylaşmayı bilmek, aç insanların hâlini anlamak ve Allah’ın rızasını kazanmak için yaptığımız bir ibadettir.”
Zeynep, bir yandan oyuncağını çekiştiriyor, bir yandan da konuşulanları dinliyordu.
“Ben de oruç tutmak istiyorum!” dedi birden, ellerini beline koyup.
Annesi gülerek, “Sen daha çok küçüksün Zeynep” dedi. “Oruç, büyüklerin farz ibadetidir. Ama siz çocuklar da alıştırma olsun diye ‘tekne orucu’ tutabilirsiniz.”
Mert’in gözleri büyüdü. “Tekne orucu mu? O da ne?”
Babası sandalyeye oturup anlatmaya başladı:
“Tekne orucu, çocukların tam gün olmasa da belli bir süre aç kalıp sabretmeyi öğrendiği bir oruçtur. Mesela öğlene kadar tutarsın, sonra niyet ettiğin süre bitince orucunu açarsın. Böylece hem oruç nasıl bir ibadet onu öğrenirsin, hem de dayanma gücünü artırırsın.”
Mert hemen heyecanlandı. “Ben de tutmak istiyorum! Hem de bugün!”
Zeynep de atıldı: “Ben de, ben de!”
Annesi şefkatle başını salladı. “Peki, o zaman bugün ikiniz de tekne orucu tutmayı deneyebilirsiniz. Ama önemli olan zorla değil, isteyerek tutmanız. Bir de birbirinizi güzel sözlerle desteklemeniz. Sakın kavga etmek yok.”
Mert ve Zeynep aynı anda, “Söz!” diye bağırdılar.
Babası, “Tamam o halde” dedi. “Şimdi sabah kahvaltımızı güzelce yapalım. Siz niyetinizi ettikten sonra tekne orucunuz başlar. Öğlene kadar tutmayı deneyin. Dayanabilirseniz belki ikindiyi de deneriz, ama kendinizi zorlamak yok.”
Herkes masaya oturdu. Annesi peynir, zeytin, yumurta, bal ve taze ekmek getirdi. Mis gibi kokular mutfağı kapladı. Mert ve Zeynep karnını doyururken, anneleri onlara sordu:
“Tekne orucu tutarken neler yapacaksınız? Sadece aç durmak yeter mi?”
Mert bir an düşündü. “Hiç kavga etmeyeceğiz… Yalan söylemeyeceğiz… Kötü söz söylemeyeceğiz…”
Zeynep de parmaklarını sayar gibi yaparak ekledi: “Oyuncaklarımızı paylaşacağız… Kimseyi üzmeyeceğiz… Ve bol bol dua edeceğiz!”
Annesi, “Aferin benim küçük müminlerime” dedi. “Oruç sadece mideyle değil, dilimizle, gözümüzle, kalbimizle de tutulur. Yalan söylememek, kırıcı olmamak, iyi düşünmek de orucun güzelliğindendir.”
Kahvaltıdan sonra Mert ve Zeynep, babalarının yanında ayakta durdular.
“Baba, niyet nasıl ediyoruz?” diye sordu Mert.
Babası yumuşak bir sesle, “Kalbinden ‘Allah rızası için tekne orucu tutmaya niyet ettim’ diye geçirmen yeter ama dilinle de söyleyebilirsin” dedi.
Mert, içinden yavaşça tekrar etti: “Allah rızası için tekne orucu tutmaya niyet ettim.”
Zeynep ise biraz şaşkın ama heyecanlı bir şekilde aynı sözleri tekrarlamaya çalıştı.
“Mert, ben doğru söyledim mi?” diye sordu.
Mert gülerek kardeşinin başını okşadı. “Evet, Zeyno. Artık ikimiz de tekne oruçluyuz!”
Saat ilerledikçe güneş yükseldi, hava daha da ısındı. Mert önce odasına gidip oyuncak arabalarıyla biraz oynadı. Genelde oyun oynarken çok hareketli olurdu ama bu kez, “Acıkırsam zorlanırım, biraz daha sakin oynayayım” diye düşündü. Zeynep ise bebeklerine elbise giydiriyor, onlara “Siz de oruçlusunuz, sakın mızmızlanmayın” diye nasihat veriyordu.
Bir süre sonra, mutfaktan gelen kek kokusu ikisini de yerinden sıçrattı. Mert burnunu havaya kaldırdı. “Off, ne iyi koktu!” diye iç geçirdi. Zeynep koşarak mutfak kapısına geldi.
“Anneee, kek mi yaptın?”
Annesi fırının kapağını kapatırken gülümsedi. “Evet canım, akşam iftara misafir gelecek. Onlar için kek hazırlıyorum.”
Zeynep dudaklarını büzdü, gözleri kek kokusuna takılı kalmıştı. “Ben çok acıktım galiba…”
Mert de yavaş adımlarla mutfak kapısına geldi. “Ben dayanabilirim ama kokusu biraz zorladı doğrusu” dedi dürüstçe.
Annesi yanlarına gelip, ikisinin de diz çöküp göz hizasına indi. “Bakın, açlık biraz hissedilir elbette. Ama siz kahvaltınızı yeni yaptınız. Bu his geçici, biraz sabredince unutursunuz. Haydi, gelin beraber başka bir şey yapalım aklınız yemekte olmasın.”
“Ne yapalım?” diye sordu Mert.
“İsterseniz Ramazan hakkında konuşalım. Sonra da bir Ramazan resmi çizersiniz” dedi anneleri.
Salonun ortasına küçük bir masa ve sandalye çektiler. Mert renkli kalemleri getirdi, Zeynep ise kocaman bir resim defteri. Annesi onlara Ramazan’ın önemini anlatmaya başladı:
“Ramazan, Kur’an ı Kerim’in indirildiği çok özel bir aydır. Bu ayda Müslümanlar oruç tutar, daha çok dua eder, fakirlere yardım eder. İyilikler kat kat sevap kazanır. Ramazan’da sabretmeyi öğrenen insanlar, yıl boyunca da sabırlı olmaya devam ederler.”
Mert mavi kalemi alıp büyük bir cami çizdi: minareleri göğe uzanıyordu. Yanına bir hilal ve birkaç yıldız çizdi.
“Bu cami bizim mahalledeki camiye benzesin” dedi. “Akşam ezanı okununca herkes iftara koşacak.”
Zeynep ise renkli fenerler, ışıklı süsler ve gülen yüzler çizdi. “Bak anne, bu da iftarda buluşan insanlar. Hepsi mutlu!”
Annesi, “Çok güzel olmuş” diyerek ikisini de tebrik etti. “Resimdeki insanlar gibi sizin de kalbiniz Ramazan’da ışıl ışıl olsun.”
Saat yavaş yavaş ilerliyordu. Mert bir süre sonra saate baktı. “Anne, daha kaç saat var öğlene?”
Annesi saati kontrol etti. “Yaklaşık bir saat kadar var.”
Zeynep, “Ooo, çokmuş!” diye sızlandı. “Ben susadım biraz.”
Babası, elinde bir kitapla salona girdi. “Ne konuşuyorsunuz bakalım?”
Mert, “Biz tekne orucu tutuyoruz baba, ama biraz zorlanmaya başladık” dedi.
Babası gülümsedi. “Zorlanmanız normal. Oruç, zaten sabırla güzelleşen bir ibadet. Ama bakın, şu anda acıya katlanmayı öğreniyorsunuz. Sabredenleri Allah çok sever.”
Zeynep başını yana eğdi. “Baba, oruç tutanlara Allah ne verir?”
Babası sevgi dolu bir sesle cevapladı: “Allah, oruç tutanların günahlarını affeder, kalplerini güzelleştirir, onlara cennette büyük mükâfatlar verir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ‘Oruçlunun ağız kokusu bile Allah katında misk kokusundan daha güzeldir’ buyurmuştur. Çünkü oruç, gönülden gelen bir ibadettir.”
Mert merakla sordu: “Peki baba, biz tekne orucu tutunca da sevap kazanıyor muyuz?”
Babası, “Elbette kazanıyorsunuz” dedi. “Siz daha küçüksünüz, sizden tam oruç beklenmiyor. Ama siz bu şekilde Allah için sabretmeye niyet ediyorsunuz. Allah niyetinize bakar. Küçük bir iyilik bile O’nun katında büyüktür.”
Bu sözleri duyan Mert’in içi ısındı. Zeynep de hafifçe gülümsedi. “O zaman biraz daha dayanırım” dedi kararlı bir sesle. “Ben Allah’ın beni sevmesini istiyorum.”
Babaları, “İsterseniz size bir Ramazan hikâyesi okuyayım” dedi.
İkisi de heyecanla sandalyelerine yerleşti. Babaları, elindeki kitaptan, yardımlaşmayı öğrenen küçük bir çocuğun Ramazan’daki macerasını anlatan kısa bir hikâye okudu. Hikâyede küçük çocuk, kumbarasındaki harçlığı fakir bir aileyle paylaşıyor, sonra içinin ne kadar hafiflediğini hissediyordu.
Hikâye bittiğinde Zeynep, “Bizim de kumbaramız var” dedi. “Ben de içinden biraz harçlık çıkarıp birine vermek istiyorum.”
Mert hemen atıldı: “Mahallemizdeki yaşlı amcayı biliyorsun ya Zeyno, hani bastonla yürüyen… Ona yardımcı olabiliriz. Belki ekmek alırken yanında oluruz, taşıyamadığı poşetleri taşırız. Hem oruç tutarken iyilik yapmak daha güzel olur.”
Annesi ve babası birbirlerine bakıp gülümsediler.
“Ne güzel bir düşünce” dedi anneleri. “Oruç tutan kişinin kalbi yumuşar, başkalarını daha iyi görür. Sizin de kalbiniz yumuşamaya başlamış bile.”
Zaman hızla akıp gidiyor gibiydi. Az önce dayanılmaz gelen açlık duygusu, sohbet ve hikâyelerle bir parça hafiflemişti. Derken, camiden ezan sesi yükseldi öğle vaktiydi. Müezzinin güzel sesi evin içine doldu.
Annesi mutfağa gidip hafif bir şeyler hazırlamaya başladı. Mert ve Zeynep, ezan bitince mutfağa geldiler.
“Çocuklar, tekne orucunuzun süresi öğlene kadardı” dedi anneleri. “İsterseniz şimdi orucunuzu açabilirsiniz. İsterseniz biraz daha devam etmeyi deneyebilirsiniz. Ama kendinizi zorlamadan, en önemlisi de abartmadan. Bedeniniz de size emanet.”
Zeynep çoktan sandalyeye oturmuş, su bardağına bakıyordu.
“Ben açmak istiyorum” dedi. “Ama yine de çok sabrettim, değil mi anne?”
Annesi onu yanağından öptü. “Elbette, çok güzel sabrettin. Allah senin niyetini biliyor.”
Mert bir an düşündü. Karnı guruldamaya başlamıştı ama merak ediyordu: “Acaba biraz daha dayanabilir miyim?”
Babası ona sevgiyle baktı. “Bu senin kararın. İstersen az bir şey yiyip sonra yeniden niyet ederek ikinci bir tekne orucu da tutabilirsin. İstersen tamamen bitirirsin. Önemli olan gösteriş için değil, gerçekten Allah rızası için karar vermen.”
Mert içinden, “Ben Allah için biraz daha deneyebilirim” diye geçirdi.
“Ben su içmeyeceğim, biraz daha dayanacağım” dedi. “Ama öğleden sonra çok zorlanırsam, o zaman açarım.”
Annesi ve babası, Mert’in bu kararlılığına sevgiyle baktı.
Zeynep, “Ben su içeceğim!” diyerek bardağı aldı. Besmele çekip bir yudum su içti, ardından küçük bir hurma yedi.
“Ne kadar güzelmiş” dedi mutlulukla.
Mert, kardeşinin sevincini görünce kendini kötü hissetmedi. İçinden, “Ben de birazdan böyle mutlu olacağım” diye düşündü. Çünkü biliyordu ki sabrının sonunda hem bedeni hem kalbi ferahlayacaktı.
Öğleden sonra, ailecek dışarı çıktılar. Güneş hâlâ sıcaktı ama hafif bir rüzgâr esiyordu. Mahallelerindeki parka yürüdüler. Yolda yürürken, Mert ile Zeynep gözleriyle yardıma ihtiyaç duyan birilerini arar gibi etrafa bakıyorlardı.
Bir köşede, ağır bir poşet taşıyan yaşlı bir amca gördüler.
“Buldum!” dedi Mert. “O, bahsettiğimiz amca!”
Mert, annesine ve babasına bakıp izin istedi. “Onun poşetlerini taşıyabilir miyiz?”
Babası başıyla onayladı. “Tabii, nazikçe sorabilirsiniz.”
Mert ve Zeynep koşmadan, yavaş adımlarla amcaya yaklaştılar.
“Müsade eder misiniz amca, poşetinizi taşımaya yardımcı olabilir miyiz?” diye sordu Mert saygılı bir sesle.
Yaşlı amca, hafif şaşkın ama mutlu bir şekilde gülümsedi. “Ne iyi çocuklarsınız siz böyle. Elbette yardım edebilirsiniz.”
Mert ağır poşetlerden birini, Zeynep ise daha hafif olanını aldı. Birlikte amcanın evine kadar yürüdüler.
Yolda amca sordu: “Siz neden böyle yardım etmek istediniz bakalım?”
Zeynep sevinçle cevap verdi: “Çünkü Ramazan ayı! Hem oruç tutuyoruz hem de iyilik yapınca sevap kazanıyoruz.”
Amca, “Maşallah size” dedi. “Allah kalplerinizi her zaman böyle temiz tutsun.”
Eve varınca çocuklar poşetleri kapının önüne bıraktılar. Amca cebinden küçük bir çikolata paketi çıkarıp uzattı. “Bu da benim size küçük ikramım olsun.”
Mert, çikolataya baktı. “Teşekkür ederiz amca, ama ben hâlâ tekne orucu tutuyorum. Çikolatayı iftardan sonra yerim” dedi.
Zeynep ise gülerek, “Benimki bitti ama ben de akşama saklarım, birlikte yeriz” dedi.
Yoldan eve dönerken Mert yorgunluğunu hissetmeye başlamıştı.
“Anne, sanırım artık biraz açlık ve susuzluk hissediyorum” dedi.
Annesi, “Eve gidince tekne orucunu bitirebilirsin” dedi. “Zaten çok güzel dayanmış oldun, üstelik iyilik de yaptın.”
Eve vardıklarında Mert ellerini yıkadı, besmele çekip bir bardak su içti. Ardından küçük bir hurma yedi.
İçi rahatlamıştı. “Sanki su içince hem midem hem kalbim rahatladı” dedi.
Babası gülümsedi. “Çünkü hem bedenin rahatladı hem de sabrının karşılığını aldın. Bugün oruca alıştın, yarın belki bir tekne orucu daha tutarsın. Gün gelir, büyüdüğünde tam gün oruçlar sana çok daha kolay gelir.”
Akşam olup güneş yavaş yavaş batarken, tüm aile iftar hazırlığına başladı. Mert salata yapmaya yardım etti, Zeynep masaya peçete ve çatal koydu. Annesi sıcak çorba, pilav ve fırında tavuk hazırlamıştı. Mis gibi yemek kokuları evi sarıyordu.
İftar vakti yaklaşırken, Mert ve Zeynep camın önüne geçip gökyüzüne baktılar. Güneşin son kızıllığı bulutlara vuruyordu. Uzaklardan caminin minaresinden akşam ezanı yükseldiğinde, evde hoş bir heyecan oluştu.
Babası dua etmek için ellerini kaldırdı. “Gelip yanımda durun” dedi.
Mert ve Zeynep babalarının yanına dizildiler. Hep birlikte iftar duası ettiler: Allah’a, kendilerine verdiği nimetler, sağlık, aile, Ramazan ayı için şükrettiler.
Duanın ardından hep birlikte “Âmin” dediler. Sonra babaları, “Oruçlarımız kabul olsun” dedi.
Mert içinden, “Benim tekne orucum da kabul olsun inşallah” diye dua etti.
İftara hurma ve suyla başladılar. Çorba içilirken herkes gün içinde yaşadıklarını anlattı. Mert, tekne orucu tutarken hissettiklerini, Zeynep ise kek kokusuna nasıl dayanamadığını ama yine de sabretmeye çalıştığını anlattı.
Babası, “Bugün sizden çok şey öğrendim” dedi. “Siz küçük ama yürekli iki çocuksunuz. Allah için sabretmek, yardım etmek, güzel konuşmak… Bunların hepsi sizi iyi bir mümin yapar.”
Annesi de ekledi: “Unutmayın, oruç sadece Ramazan ayında değil, yıl boyunca hayatımıza sabır, şükür ve merhamet olarak yansır. Bugün tekne orucuyla başladığınız bu güzel yolculuk, büyüdükçe daha da güzelleşecek.”
Mert başını salladı. “Ben artık orucun sadece aç kalmak olmadığını anladım. Oruç, kalbimizi de eğitiyor.”
Zeynep de kıkırdayarak, “Ben de tekne orucunu bir daha tutmak istiyorum. Ama kek kokusuna alışmam lazım” dedi.
Herkes güldü. Akşam yemeği mutluluk ve şükür dolu cümlelerle devam etti. Günün sonunda Mert ve Zeynep odalarına çekildiklerinde kendilerini farklı hissettiler.
Mert, yatağına uzanırken içinden, “Bugün Allah için sabrettim ve iyilik yaptım. Allah beni görmüştür, biliyordur” diye geçirdi.
Zeynep ise yastığını kucaklayıp fısıldadı: “Allah’ım, bugün beni, annemi, babamı ve abimi koru, bizi hep iyi kalpli yap.”
Gece yıldızlar gökyüzüne serpilirken, evin içinde derin bir huzur vardı. Tekne orucu macerası, Mert ve Zeynep’e hem sabrı, hem şükrü, hem de paylaşmanın güzelliğini öğretmişti. Onlar, küçük kalpleriyle büyük bir ibadetin ilk adımlarını atmışlardı.
Ve böylece, Ramazan’ın bereketli günlerinde, iki küçük kardeşin tekne orucu macerası, sevinçle, iyilikle ve güzel dualarla mutlu bir sonla tamamlanmış oldu. Ancak aslında bu son, onlar için yeni ve güzel başlangıçların da habercisiydi. Çünkü kalplerine ekilen sabır ve merhamet tohumları, her Ramazan’da biraz daha büyüyüp güzelleşecekti.
Arkadaşlarınla Paylaş
