

Gece yarısına doğru Minnoş adında küçük bir tavşancık yatağında gözlerini kocaman açmış, tavanı izliyordu. Yastığının üstündeki minik yıldız desenleri bile ona uyku getirmiyordu. “Neden uyuyamıyorum?” diye mırıldandı. Annesi ve babası odanın kapısında bekliyor, ona tatlı bir ninni söyleyecek anı kolluyorlardı. Minnoş’un kalbi heyecandan çarpıyor, uyku perisini çağırmak için sabırsızlanıyordu. Tam o sırada pencereden içeri dolan ay ışığı, odanın ortasında dans eden küçük parıltılara dönüştü. Sanki gökyüzü onu uykuya hazırlamak için sihirli bir yolculuğa çıkaracaktı.
Minnoş usulca yataktan kalktı, pijamalarının kollarını düzeltti. Deniz mavisi pijamasının üzerindeki ay şekilleri sanki gülümseyerek “Hadi, macera bizi bekliyor!” diyordu. Küçük fare dostu Pıtırcık’ı da yanına alıp pencereden atıldı. Ay ışığı, onu yumuşacık bir sis perdesinin içine çekti. Bir anda kendini Ayışığı Ormanının kapısında buldu. Kapının üstünde “Uyku Masalları Diyarı” yazılıydı ve altından minik tahta yollar uzanıyordu.

Yolu izleyen Minnoş, parlak bir böcek sürüsüyle karşılaştı. Her biri farklı renkte parlayan küçük lamba böcekleriydi. “Hoş geldin Minnoş,” diye vızıldadılar. “Gece yolculuğunda yolunu aydınlatırız. Her nefes alışında ışığımız bir adım öne çıkar.” Minnoş derin bir nefes aldı karnı şişip indiğinde lambalar daha parlak yandı. Bu yöntem ona kalp atışlarını sakinleştirmeyi öğretti.
Kendinden emin bir şekilde ilerlerken bulutlardan yapılma bir tünelden geçtiler. İçerisi pamuk gibi yumuşaktı. “Burası Yumuşacık Bulut Geçidi,” dedi önde uçan en parlak lamba böceği. “Bizimle birlikte üç kez ‘1… 2… 3…’ diye say ve her sayıda nefes ver.” Minnoş usulca saydı, her verdikçe gevşedi, gözleri ağırlaşmaya başladı. Tünelin sonunda uçan minik bulut şekilleri belirdi: yorgan, yastık, yumuşak battaniye… “Haydi, onlara dokun,” dedi böcekler. Minnoş, hayali battaniyeye dokundu sıcacık sarıldı ve içi huzurla doldu.

Yol boyunca ilerledikçe rengârenk uyku perileri uçuşan altın tozlar saçmaya başladı. Biri diğerinden daha renkliydi pembe, mavi, sarı, yeşil… “Biz Renkli Uyku Perileriyiz,” dediler. “Her birimizin altın tozu farklı bir duyguyu hatırlatır.” Pembe toz sana sevgi hatırlatır, mavi toz huzuru… Minnoş, parmağını yeşil toza batırdı, doğayı düşündü. O anda kalbinde minik bir çın çın sesi duydu teşekkür etmeyi hatırlamıştı. Aramızda şükran, paylaşmak ve sevgi büyütür diyordu periler.

Bu sihirli diyarın tam ortasında küçük bir su birikintisi parıldıyordu. Su Perisi oradaydı uzun zarif saçları su damlalarından örülmüştü. “Gece uyumadan önce su içmeyi unutmamalısın,” dedi nazikçe. Minnoş hızlı hızlı içerken su Perisi ona vücudun susuz kalmaması gerektiğini, suyun enerji verdiğini anlattı. Ardından su damlalarından bir gemi yapıp Minnoş’u binmesi için davet etti. Minnoş binince damla gemi sallandı, su yüzeyinde hafif bir melodi çaldı.

Damyanın öbür tarafında ormanın derinliklerinde uyku hazırlığı yapan hayvan dostlar vardı: kirpi fırçayla dişlerini fırçalıyor, sincap pijamasını giyiyor, baykuş minik bir uyku şarkısı söylüyordu. Tavşancık Minnoş onlara katıldı annesinin her gece yaptığı gibi önce dişlerini fırçaladı, sonra pijamalarını düzeltti. Uyku arkadaşını küçük bir peluş ayıcığı yanına aldı ve içindeki huzuru hissetti.

Birden gökyüzünde gümüşten yapılmış büyük bir kedi belirdi. Uzun kuyruğu bir yıldızlı gemi, patileri minik bulutlardı. “Ben Lune, Ay Kedisiyim,” diye mırladı. “Rüyalar Gemisine hoş geldin. Bu gemi seni huzurlu rüyalara taşıyacak.” Minnoş, mırıldayan kediye tırmandı. Gemi bulutların arasında süzülmeye başladı, etrafta uyku perilerinin düşeğinde sakladığı en güzel rüyalar uçuşuyordu.

Rüyalar Gemisi, masmavi gökyüzünün ortasında bulutlardan yapılma bir kaleye yanaştı. Kapısında parlayan slogan yazıyordu: “Hayal Kurmak Özgürlüktür.” Minnoş kaleye girdiğinde en yüksek kulede rüya kitapları olduğunu gördü. Her sayfa açıldığında minik ışıklar fışkırıyor, farklı maceralar başlıyordu. Deniz altı kartalları, dans eden çiçekler, konuşan ağaçlar… Minnoş istediği sayfayı açarak kendi hayalini oluşturdu: Bulut yumurtalarından çıkan rengârenk kelebekler.

Kalede ilerlerken uyku perileri, lamba böcekleri ve su perisi hepsi bir araya gelip ona el salladılar. “Artık hazır olduğunu görüyoruz, sevgili Minnoş,” dediler. “Kendine güven ve rahat nefes al uykunun kucağına inmek için hazırsın.” Tavşancık derin bir nefes çekti, ninniler söyler gibi üç kez saydı ve sanki bir yaydan fırlar gibi lastik bir yatakta süzülerek yatağına indi.

Bir anda Minnoş tekrar kendi odasındaydı. Peluş ayıcığının sıcak kollarında mırıldanıyordu. Lamba böceklerinin ışığını hâlâ hafifçe hissedebiliyor, su perisinin melodisini kulağında tutabiliyordu. Yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi “Teşekkür ederim,” diye fısıldadı karanlığa. O anda yavaş yavaş göz kapakları ağırlaştı, kalbi huzurla doldu.

Minnoş en sevdiği uyku arkadaşına sıkıca sarıldı, gözlerini kapadı ve derin bir ‘1… 2… 3…’ diyerek uyku filanlarını üfledi. Rüyasında Ayışığı Ormanını, renkli perileri ve Lune’yi görmeye hazırdı. Sabah olduğunda anne ve babası onu mışıl mışıl uyurken buldu yüzünde hala masal kokan bir gülümseme vardı. Minnoş, bir sonraki gece için sabırsızlandı çünkü uyku masalları diyarı her zaman onu bekliyordu ve mutlulukla uyanmanın sırrı, kalbinde sevgi ve şükran taşımaktı. Böylece küçük tavşancık, en tatlı rüyalarını yaşayarak mutlu mutlu uykuya daldı.
Arkadaşlarınla Paylaş