

Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde, minik Mert adında sevimli bir çocuk yaşarmış. Mert her akşam annesinin okuduğu uyku masallarıyla gözlerini kırpar, tatlı rüyalara dalarmış. Fakat bir gün, Mert’in uyku zamanı bir maceraya dönüşmüş. Bir akşam, gün batımı renkleri gökyüzünü süslerken, Mert yatağına uzanır uzanmaz sessizce mırıldanan rüzgarın anlattığı hikâyeyi dinler gibi gözlerini kapamış. O esnada, odasının köşesindeki sevimli ayıcığı Arif’in gözleri parlamaya başlamış. Arif birden konuşmaya başlamış “Mert, hazır mısın? Seni Uyku Ülkesi’ne götüreceğim!” dedi. Mert şaşkınlıkla gözlerini açıp arif’e bakmış. O kadar gerçeküstü bir sesle konuşuyordu ki, Mert kendini hemen ertesi uçan bir balonun üstünde bulduğunu hayal etmiş.
Bir anda Mert, Arif ve minik uçan balonları gökyüzünde süzülerek bulutların arasında, pırıl pırıl parlayan yıldızların arasında süzülmeye başlamış. Uçarken, ethik lezzetiyle harmanlanmış rüzgarın her nefesinde Mert, kendini cesur bir kahraman gibi hissetmiş. Etraflarında, rengarenk bulutlar sanki tatlı bir peri masalına davet eder gibiydi. Yıldızlar, gece göğünü ışıl ışıl süslerken, Mert ve Arif, Uyku Ülkesi’ndeki sihirli ormana doğru yol almaya başlamışlar.

Bu sihirli ormanda, ağaçların yaprakları gece çiçekleri gibi parıldıyor, her biri birbirinden canlı hikayeler anlatıyordu. Küçük kuşlar, gökyüzünde nazlı nazlı süzülürken, neşeyle cıvıldıyorlardı. Mert, yavaşça ilerlerken, ormanın derinliklerinden nazlı bir ses işitti “Merhaba, ben Uyku Perisi. Uzun uykulara ve güzel rüyalara dalman için buradayım.” Ses, sanki rüzgarın fısıldayan melodisi gibiydi. Uyku Perisi, incecik altın kanatlarıyla süzülerek Mert’in yanında belirmiş. Mert, perinin gülümsemesinden sıcaklık almış ve korkularını unutmuş. Uyku Perisi, Mert’e uykunun ve dinlenmenin ne kadar önemli olduğunu, bedenimizin ve ruhumuzun dinlenerek güç kazandığını anlatmış. Ona, her gün uykunun sağlıklı büyüme, yaratıcılık ve mutluluk için ne kadar kıymetli olduğunu, tıpkı ormandaki her canlı gibi, biz de dinlenerek hayatın tadına varmamız gerektiğini öğretmiş.
Mert, perinin anlattıklarını dinlerken, ormanda gezen diğer renkli dostlarla karşılaşmış. Tatlı kediler, Yumuşak Tavşan ve Neşeli Kaplumbağa, Mert’e onların uyku ritüellerini anlatarak, gün boyunca yaşadıkları maceraların ardından dinlenmenin kendilerine nasıl enerji verdiğini paylaşmışlar. Tavşan, “Ben her akşam gözlerimi kapatırken, neşeyle dolu rüyalar görürüm. Rüyalarım bana yeni fikirler ve maceralar sunar,” demiş. Kaplumbağa ise, “Ben yavaş ve sakin yaşarım. Uyku zamanı geldiğinde, rahatlayıp, derin uykunun huzurunu yaşarım. Böylece ertesi güne hazır olurum,” şeklinde anlatmış. Mert, bu sözleri dinleyince kendi kalbinin ritmini duydu. Anladı ki, uyku sadece gözlerimizi kapatmak değil, aynı zamanda içimizdeki renkli düşler dünyasına yolculuk yapmaktır.

Ormanın derinliklerinde ilerlerken, Mert ve yeni dostları, parlak bir ışık huzmesiyle aydınlanan bir nehre rastlamışlar. Bu nehir, uyku nehrine benziyormuş suları pırıl pırıl akıyor ve ay ışığının yansımasıyla gökkuşağı renklerinde parlıyormuş. Nehrin kenarında yaşayan minik su perileri, neşeyle şarkılar söylüyor, Mert’e suyun berraklığı ve uykuyun sakinleştirici gücü hakkında masallar anlatıyorlarmış. Su perilerinden biri, “Uyku, tıpkı bu nehir gibi, hayatımıza akış ve huzur getirir. Günün yorgunluğunu alır, yeni bir enerjiyle dolmamızı sağlar,” diyerek ona öğüt vermiş. Mert, perilerin sözlerini dinlerken, kalbinin derinliklerinde bir huzur hissetmiş. Artık sadece oyun oynamakla yetinmeyecek, her uyku anının da büyülü bir macera sunabileceğini yaşamış.

Yolculukları sırasında, Mert ormanın kenarında bulunan Bir Bilge Baykuşla da karşılaşmış. Baykuş, yaşını yansıtan bilge gözleriyle Mert’e bakarak, “Sevgili Mert, uyku sadece bedenini dinlendirmekle kalmaz, zihnini de besler. Rüyaların, gelecek maceralarının tohumlarını atar. Her sabah uyandığında, yeni bir gülümseme ve yeni bir enerjiyle dolu olduğunu fark edeceksin,” demiş. Mert, baykuşun sözleriyle, uykunun sadece bir mola değil, yeni hayallerin ve maceraların başlangıcı olduğunu anlamış. Bu güzel ormanda edindiği her yeni dost, ona yaşamın her anında uykuya, dinlenmeye ve huzura ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlatıyormuş.

Yıldızların ışığı altında süzülen Mert, arada sırada ormanda bulunan devasa, kocaman bir çiçeğin yanından geçerken, çiçeğin içine bakmış ve onun narin bir uyku masalı fısıldadığını duymuş. Çiçek, “Her sabah doğan güneşe inanan kalpler, geceleri huzurla uyur. Gece, tıpkı bir masal kitabı gibidir her sayfasında farklı düşler, her paragrafında yeni umutlar saklıdır,” diyormuş. Mert, çiçeğin bu sözlerinden ilham alarak, her gece uyumadan önce minnettarlığını dile getirmeye başlamış günün güzelliklerini, öğrendiği değerleri ve edindiği dostlukları hatırlayarak, kalbinin neşeyle dolmasını sağlamış.

Zaman su gibi akıp giderken, Mert’in macerası da sonuna yaklaşmış. Uyku Perisi, Mert’i uykunun en derin ve en güzel yerine götürmek için ona sıcacık bir battaniye gibi sarılmış. “Artık eve, yatağına dönme vakti geldi, sevgili Mert. Ama unutma, her uyku, yeni bir maceranın başlangıcıdır. Rüyalarında gördüğün her güzellik, kalbine ve ruhuna güç katar. Hayatı dolu dolu yaşaman için sana uyku ve dinlenmenin sırrını verdim,” demiş perinin tatlı sesiyle. Mert, Arif’in de yanında, bu güzel sözleri dinlerken, kendini artık eskisinden daha huzurlu hissetmiş. Gökyüzündeki yıldızlar, parıldayarak veda ederken, Minik Mert’in kalbinde, uyku masallarının ve hayallerin sonsuza dek yaşadığına dair bir inanç yer etmiş.

Geri döndüğü yatak odasında, Mert gözlerini kapatır kapatmaz, uyku Perisi’nin, su perilerinin, bilge baykuşun ve ormandaki diğer dostlarının anlattığı öğretileri düşünmeye başlamış. Gözlerini kapadığında, artık her gece bebe gibi huzurla uykuya dalacağını, vücudunun ve ruhunun dinlenceyle yenileneceğini çok iyi biliyormuş. Böylece, Mert her sabah uyanırken, yüzünde kocaman bir gülümseme, kalbinde ise yeni maceralarla dolu umutlar taşıyarak güne başlamış. Anlamış ki, uyku sadece yorulmuş bir beden için değil, aynı zamanda ruhun, hayal gücünün ve sevginin beslenmesi için de en değerli armağanmış.

Bir zaman sonra, Mert büyüdükçe, o eski uyku masallarının yanında, kendi masallarını da yazmaya başlamış. Kendi maceralarını, öğrendiği dersleri ve edindiği dostlukları, rengarenk kelimelerle anlatarak, hem kendisine hem de diğer çocuklara uyku vaktinin ne kadar özel, ne kadar sihirli olduğunu hatırlatmış. Mert’in masalları, çocukların kalplerinde güzel rüyaların kapısını aralamış ve her biri, mışıl mışıl uykuya dalarken, kendi hayal dünyalarında özgürce uçabilmişler.

İşte böylece, Mert’in macerası uyku, hayal gücü ve dostluk dolu öyküsü, her gece yatağa uzanan bir çocuğa, uykunun ve dinlenmenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatan, ömür boyu unutulmayacak bir masal olarak dilden dile dolaşmaya başlamış. Geceler artık Mert için sadece uyumak demek değil, aynı zamanda kendi içindeki sihirli dünyaya dalıp, kalbine neşe ve huzur getiren bir yolculuk haline gelmiş. Ve her seferinde, Arif, Uyku Perisi, bilge baykuş, su perileri ve ormandaki tüm dostları, ona her uyku öncesi hatırlatmışlar: “Uykuna muhtaç kalbin, uyku masalının en özel masalıdır. Sabaha umutla uyanman için her gece, en güzel rüyalara adım atman yeter.”

Böylece, Mert her gece annesinin okuduğu masalın ardından, kendine ait bir masalın kahramanı olarak uykuya dalmış güne, mutluluk ve huzur dolu yeni maceraların getireceği umutlarla uyanmaya devam etmiş. Ve bizler de biliyoruz ki, uyku masalları, neşeyle başlayan her yeni günün sırrıdır kalbin derinliklerinde saklı umutların, sevginin ve barışın en güzel hikayesidir. Mutlu rüyalar, tatlı çocuklar… Her masalın sonunda, hep bir gülümseme ve sıcak bir “iyi geceler” saklıdır.
Arkadaşlarınla Paylaş