Güneşli bir yaz sabahı, Küçük Ali gözlerini açtığında, odasının penceresinden içeri sızan ışıkların duvarda dans ettiğini gördü. Yatağından fırlayıp pencereye koştu ve dışarı baktı. Bahçelerindeki ağaçların yaprakları rüzgârda hafifçe sallanıyor, kuşlar neşeyle cıvıldaşıyordu. Ali, bugünün çok özel bir gün olduğunu hatırladı. Dedesi Ahmet, ona İslam'ın beş şartını anlatmak için gelecekti.
Ali hızlıca giyindi ve aşağı indi. Mutfakta annesi kahvaltı hazırlıyordu. "Günaydın anneciğim!" dedi Ali neşeyle. Annesi gülümseyerek "Günaydın Ali'ciğim. Dedenin geleceğini duyunca erkenden kalkmışsın bakıyorum," dedi. Ali başını salladı ve "Evet anneciğim, dedemin anlatacaklarını çok merak ediyorum," diye cevap verdi.
Kahvaltıdan sonra, Ali bahçedeki salıncakta dedesini beklemeye başladı. Çok geçmeden, dedesinin bastonuyla yavaş yavaş bahçe kapısından girdiğini gördü. "Dedeciğim!" diye bağırarak koştu ve dedesine sıkıca sarıldı. Dedesi Ahmet, torununun başını okşadı ve "Hoş geldin canım torunum," dedi gülümseyerek.
Ali ve dedesi, bahçedeki eski meşe ağacının altındaki banka oturdular. Dedesi, "Evet Ali'ciğim, bugün sana İslam'ın beş şartını anlatacağım. Bunlar, her Müslümanın bilmesi ve uygulaması gereken çok önemli görevlerdir," diye başladı sözlerine.
Ali heyecanla, "Evet dedeciğim, çok merak ediyorum. Lütfen anlatır mısın?" diye sordu. Dedesi gülümsedi ve anlatmaya başladı:
"İslam'ın beş şartı, bizim dinimizin temel direkleri gibidir. Tıpkı bir evin sağlam olması için güçlü temellere ihtiyaç duyması gibi, bizim inancımız da bu beş şart üzerine kuruludur. Bu şartlar: Şehâdet etmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Oruç tutmak ve Hacca gitmektir."
Ali merakla, "Peki dedeciğim, bu şartları nasıl yerine getiririz?" diye sordu. Dedesi, "Çok güzel bir soru Ali'ciğim. Şimdi sana her birini ayrı ayrı anlatacağım. Ama bunu yaparken, sana küçük bir masal anlatacağım. Bu masaldaki kahramanımız, senin gibi küçük bir çocuk olan Murat olacak. Murat da tıpkı senin gibi İslam'ın beş şartını öğrenmek istiyor. Hazır mısın?"
Ali heyecanla başını salladı ve dedesi anlatmaya başladı:
"Bir varmış bir yokmuş, uzak bir köyde Murat adında küçük bir çocuk yaşarmış. Murat çok meraklı ve öğrenmeye hevesli bir çocukmuş. Bir gün, köyün imamı Murat'a İslam'ın beş şartını öğretmeye karar vermiş.
İmam, Murat'ı yanına çağırmış ve 'Murat'çığım, sana İslam'ın beş şartını öğreteceğim. Ama bunu yaparken, seni bir yolculuğa çıkaracağım. Bu yolculukta her durağımız, İslam'ın bir şartını temsil edecek. Hazır mısın?' diye sormuş. Murat heyecanla 'Evet hocam, hazırım!' diye cevap vermiş.
İlk durağımız, yüksek bir tepenin üzerindeymiş. İmam, Murat'a 'İşte burası, Şehâdet Tepesi. Şehâdet etmek, İslam'ın ilk şartıdır. Bu, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak ve bunu söylemek demektir,' demiş. Murat dikkatle dinlemiş ve 'Yani hocam, kalbimizle inanıp dilimizle söylüyoruz, öyle mi?' diye sormuş. İmam gülümseyerek 'Aferin Murat, çok doğru anlamışsın,' demiş.
İkinci durakları, güzel bir bahçenin ortasındaki küçük bir mescitmiş. İmam, 'Burası Namaz Bahçesi, Murat. Namaz kılmak, İslam'ın ikinci şartıdır. Günde beş vakit namaz kılarak Allah'a olan sevgimizi ve bağlılığımızı gösteririz,' diye açıklamış. Murat, 'Anladım hocam, namaz bizim Allah ile konuşmamız gibi, değil mi?' diye sormuş. İmam, Murat'ın zekasına hayran kalarak 'Çok güzel bir benzetme Murat, aynen öyle,' demiş.
Üçüncü durakları, köyün meydanındaki büyük bir çınar ağacının altıymış. İmam, 'Burası Zekât Meydanı, Murat. Zekât vermek, İslam'ın üçüncü şartıdır. Bu, varlıklı Müslümanların, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi demektir,' diye anlatmış. Murat düşünceli bir şekilde, 'Yani hocam, paylaşmayı ve yardımlaşmayı öğreniyoruz, öyle mi?' diye sormuş. İmam, Murat'ın anlayışına sevinmiş ve 'Evet Murat, tam olarak öyle,' demiş.
Dördüncü durakları, köyün kenarındaki küçük bir göl kıyısıymış. İmam, 'İşte burası Oruç Gölü, Murat. Oruç tutmak, İslam'ın dördüncü şartıdır. Ramazan ayında gün doğumundan gün batımına kadar yemek yemeyiz, su içmeyiz,' diye açıklamış. Murat biraz şaşkın bir şekilde, 'Ama hocam, neden oruç tutuyoruz?' diye sormuş. İmam gülümseyerek, 'Çok güzel bir soru Murat. Oruç tutarak sabırlı olmayı, aç ve susuz insanları anlamayı öğreniriz. Aynı zamanda Allah'a olan bağlılığımızı gösteririz,' diye cevap vermiş.
Son durakları, köyün en yüksek tepesindeki eski bir kale imiş. İmam, 'Burası Hac Kalesi, Murat. Hacca gitmek, İslam'ın beşinci ve son şartıdır. Maddi durumu uygun olan Müslümanlar, ömürlerinde en az bir kere Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyaret ederler,' diye anlatmış. Murat heyecanla, 'Vay be, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar orada buluşuyor demek ki!' demiş. İmam, Murat'ın heyecanını paylaşarak 'Evet Murat, Hac tüm Müslümanların birlik ve beraberliğini gösterir,' diye eklemiş.
Yolculukları bittiğinde, Murat İslam'ın beş şartını öğrenmiş ve bunları hayatında uygulamaya söz vermiş. İmam, Murat'a 'Aferin Murat, çok iyi bir öğrenci oldun. Şimdi bu öğrendiklerini hayatında uygulayarak iyi bir Müslüman olabilirsin,' demiş."
Dedesi masalı bitirdiğinde, Ali'nin gözleri parlıyordu. "Dedeciğim, ne kadar güzel bir masal! Ben de Murat gibi İslam'ın beş şartını öğrendim," dedi heyecanla. Dedesi gülümseyerek, "Evet Ali'ciğim, çok iyi anlamışsın. Peki şimdi bana İslam'ın beş şartını sayabilir misin?" diye sordu.
Ali düşünerek, "Tabii dedeciğim! İslam'ın beş şartı: Şehâdet etmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Oruç tutmak ve Hacca gitmek," diye cevap verdi. Dedesi Ali'yi kucaklayarak, "Aferin benim akıllı torunuma! Çok güzel öğrenmişsin," dedi.
Ali merakla, "Peki dedeciğim, ben de bu şartları yerine getirebilir miyim?" diye sordu. Dedesi şefkatle, "Tabii ki Ali'ciğim. Şehâdet etmeyi ve namaz kılmayı şimdiden öğrenebilirsin. Oruç tutmak için biraz daha büyümen gerekiyor, ama istersen kısa süreli oruçlar tutarak alışabilirsin. Zekât vermek ve Hacca gitmek için ise büyüyüp kendi kazancını elde etmen gerekiyor," diye açıkladı.
Ali heyecanla, "Anladım dedeciğim! Ben de büyüdüğümde tüm bu şartları yerine getiren iyi bir Müslüman olacağım," dedi. Dedesi gururla torununun başını okşadı ve "İşte benim akıllı torunum! Allah senden razı olsun," dedi.
O günden sonra Ali, İslam'ın beş şartını hiç unutmadı. Her gün ailesine namaz kılarken eşlik etti, Ramazan ayında kısa süreli oruçlar tutmaya başladı. Büyüdükçe zekât vermenin ve paylaşmanın önemini daha iyi anladı. Yıllar sonra, maddi durumu elverdiğinde Hacca gitti ve orada dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlarla tanıştı.
Ali, dedesinin anlattığı o güzel masalı ve öğrettiği değerli bilgileri hiç unutmadı. Kendi çocuklarına ve torunlarına da aynı şekilde İslam'ın beş şartını öğretti. Böylece, dedesi Ahmet'in başlattığı bu güzel gelenek, nesilden nesile aktarılarak devam etti.
Ve böylece, küçük Ali'nin İslam'ın beş şartını öğrenme serüveni, onun hayatını güzelleştiren ve anlamlı kılan bir yolculuğa dönüştü. Ali, bu öğrendikleriyle sadece kendisi için değil, çevresindeki insanlar için de faydalı ve örnek bir birey haline geldi.
Arkadaşlarınla Paylaş