

Gıdıklık Köyü’nde bir sabah güneş, sanki portakal suyuna batırılmış gibi turuncu tatlı doğdu. Kuşlar “cik cik, cik cik!” diye şarkı söylerken, altı yaşındaki Neşe pencereye tırmandı, kollarını kocaman açıp “Günaydııın, komik dünyanın en neşeli günü!” diye bağırdı. Neşe zaten adının hakkını veren bir çocuktu: Minik gamzeleriyle güler, gülerken de çevresine bulaşıcı bir mutluluk serpiştirirdi. En yakın arkadaşları Zıpzıp adındaki tavşan, ağır ama bilge kaplumbağa Tosbiş ve minik serçe CikCik’le birlikte bugün büyük bir planları vardı. Köyde “Komik Mutlu Neşeli Şenlik” yapacaklardı! Balonlar, oyunlar, şarkılar, hatta gülen yüzlü kurabiyeler… Hepsi hazır olmalıydı.
Neşe, avuçlarını birbirine şaklattı. “Hadi işe koyulalım!” dedi. İlk iş, gülen yüz şekilli kurabiyelerdi. Neşe ve arkadaşları mutfağa girer girmez, “Elleri yıkama zamanı!” diye şarkı tutturdular: “Su açılır şap şup, sabun köpük puf puf, parmak arası fır fır, mikrop kaçsın vız vız!” Eller tertemiz olunca kocaman bir kasede un, süt ve yumurtayı karıştırdılar. Neşe yüksek sesle saydı: “Bir… iki… üç… dört yumurta!” Saymayı öğrenmek çok eğlenceliydi. Zıpzıp kalp ve yıldız kalıpları çıkarınca, Neşe “Bak, bu üçgen kalıp değil, yıldız şu da bir daire!” diyerek şekilleri saydı. Bir an sonra un torbası “pof!” diye patlayıp hepsini bembeyaz yaptı. Zıpzıp hapşırınca un bulutunun içinden “hap tçu!” diye bir ses yükseldi ve hepsi kahkahaya boğuldu.

Kurabiyeler fırında pişerken CikCik limonata hazırladı. “Ne kadar limon sıkalım?” diye sordu. Tosbiş sakin sakin, “İki limon az, üç limon iyi, dört limon ekşi olur,” dedi. Neşe tadına baktı. “Üç limon tam kıvam! Şeker de çok olmasın, dişlerimiz üzülmesin,” dedi. Bu sırada köy meydanında uçurtma alanı hazırlıyorlardı. Renk renk kurdeleler, gözleri gülen bir uçurtma, aralara yerleştirilen geri dönüşüm kutuları… Neşe “Çöpleri kağıt, plastik, metal diye ayırmayı sakın unutmayalım!” diye hatırlattı. Herkes heyecanlıydı, ta ki bir anda rüzgâr kesilene kadar. Uçurtma ipi yere düştü, kurdeleler sallanmayı bırakıp buruş buruş oldu.
Zıpzıp suratını astı. “Ama rüzgâr olmayınca uçurtma uçamaz ki!” dedi. CikCik telaşlandı. “Şenliğimiz ne olacak?” Neşe içinden bir minik fener yaktı gibi dimdik durdu. “Önce rahatlayalım,” dedi. “Lütfen üçe kadar sayıp derin nefes alalım. Bir… iki… üç…” Hepsi birlikte nefes alıp verdi. “Duygularımızı adıyla söyleyebiliriz,” diye ekledi Neşe. “Ben biraz kaygılıyım, ama beraber çözebiliriz.” Tosbiş başını salladı. “Bazen planlar değişir o zaman akıl yürütür, yardım isteriz.” Neşe parmağıyla havada bir daire çizdi. “Gülme Rüzgârı’nı bulalım! Eşyalarımızı toplayıp güvenli bir yolculuk yapalım.”

Gezmeye çıkmadan önce sağlıklı birer beslenme çantası hazırladılar. Elma, havuç, ceviz ve su şişeleri koydular. Neşe bir not bırakıp “Anneciğim, Gülme Rüzgârı’nı bulmaya gidiyoruz, Tosbiş, Zıpzıp ve CikCik yanımda. Güneş batmadan döneceğiz,” yazdı. Dışarı çıkınca küçük bir yolun kenarında durdular. Neşe eliyle işaret etti. “Karşıya geçmeden önce kuralımızı söylüyoruz: Bak sola, bak sağa, yine sola!” Hep birlikte söylediler, sonra el ele tutuşup dikkatlice geçtiler. Yolda bir çikolata kâğıdı buldular. CikCik, “Yere atmayalım, doğa üzülür,” dedi. Neşe kâğıdı geri dönüşüm torbasına koydu. “Doğa bizim evimiz, tertemiz kalsın,” dedi.
Fısıltı Ormanı’na vardıklarında ağaçların yaprakları “fısır fısır” konuşuyor gibiydi. Yerde tuhaf işaretler vardı: Bir taşın üzerinde üçgen, bir kütüğün üstünde kare, bir mantarın şapkasında daire. “Bence bu işaretler bir yol gösteriyor,” dedi Tosbiş. Zıpzıp heyecanla zıpladı. “Üçgen, kare, daire! Hangi sırayla gideceğiz?” Neşe taşların sayısını saydı: “Bir, iki, üç üçgen bir, iki kare bir daire.” “Demek önce üçgenli patikadan,” diye düşündü. Adımlarını sayarak yürüdüler: “Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on!” Her on adımda durup su içtiler. “Yavaş ve sabırlı olmak da bir güçtür,” dedi Tosbiş, ağır ağır. Zıpzıp sabırsızlandı ama dişlerini gösterip gülümseyerek “Tamam, birlikte olunca her hız güzel,” dedi.

Bir çalının altından minik bir ses geldi. “Pıt pıt, pıtııı!” Çalıyı aralayıp baktılar dikenleri saç gibi kabarık bir kirpi, Pıtır, kuyruğuna yapışmış bir yaprakla dönüp duruyordu. “Çok komiğim ama biraz da zor durumdayım,” dedi Pıtır. Neşe gülümsedi. “İzin verirsen yardım edebiliriz.” Kirpi başıyla onaylayınca Neşe iki parmağıyla nazikçe yaprağı çıkardı. “Teşekkür ederim!” dedi Pıtır. “Rüzgâr Tepesi’ne mi gidiyorsunuz? Yolun iki ayrımı var soldaki çamurlu, sağdaki çiçekli ama biraz uzundur.” Tosbiş gülümsedi. “Güvenlik için çiçekli olan uzunu seçelim.” Pıtır zıplaya zıplaya “Hep gülün, çok yakışıyor!” diye uğurladı.
Yol uzadıkça bulutlar çoğaldı. Bir bulut, pamuk şeker gibi pofuduk, ama yüzü biraz asıktı. “Hık hık,” diye bir ses çıktı ondan. Neşe durdu. “Merhaba Pofuduk Bulut, üzgün müsün?” Bulut yavaşça hıçkırdı. “Kimse bana günaydın demedi, ben de damla damla ağlıyorum.” Zıpzıp kulaklarını iki yana sallayıp eğildi. “Günaydın!” CikCik kanatlarını çırptı. “Selam!” Tosbiş, “Duygularını paylaştığın için teşekkür ederiz,” dedi. Neşe buluta, “Üzgün hissetmen normal. Üç derin nefes alalım mı?” dedi. Hep birlikte nefes alıp verirken bulutun yüzü aydınlandı. Birkaç tatlı yağmur damlası düştü, sonra güneş çıkınca gökyüzünde minik bir gökkuşağı belirdi. Neşe parmağıyla gösterdi. “Güneş ışığı yağmur damlalarına değince renkler ortaya çıkar. Ne güzel değil mi?” Bulut gülümsedi. “Şimdi daha iyiyim. Yolunuz açık olsun,” dedi.

Rüzgâr Tepesi’ne vardıklarında, “vııınn” diye dönmesi gereken kocaman bir renkli çark, Rüzgar Çarkı, “kımmm” diye hırıldıyor ve dönmüyordu. Kanatlarına sarmaşıklar dolanmış, aralara kurumuş yapraklar, hatta bir plastik poşet sıkışmıştı. Neşe elini beline koydu. “Buranın nefes almaya ihtiyacı var!” dedi. Çalışmaya başladılar. CikCik, “Dikkatli olun,” diyerek kanatlardan kurumuş yaprakları çekti. Zıpzıp zıplayıp sarmaşıkları çözmeye uğraştı. Tosbiş sabırla plastik poşeti çıkardı ve “Plastikler burada, kağıtlar şurada,” diyerek geri dönüşüm torbalarına ayırdı. Neşe yerde bulduğu tek bir çorabı havaya kaldırdı. “Bu kimin?” Zıpzıp kahkaha attı. “Herhalde rüzgârın çorabı!” Hep birlikte güldüler. Sonra Neşe ciddileşti. “Doğayı kirletmek rüzgârın bile gücünü azaltır. Çöplerimizi kutulara atalım.”
Çark temizlenince bile dönmedi. Yanda bir levha vardı: “Gürültü değil, gülme gücüyle çalışırım.” Neşe mırıldandı. “Demek Gülme Rüzgârı gülüşlerden doğuyor.” Renkli bir düğme de “Gıdık Puanı” yazıyordu. “Gıdık puanı nasıl kazanılır?” CikCik merakla sordu. Zıpzıp hemen komik bir yüz yaptı kulaklarını düğümlemeye çalıştı, düğüm olmadı ama şekil şukul derken hepsi kıkırdadı. Neşe bir tekerleme söyledi: “Bir berber bir berbere gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.” Diller dolaşınca kahkahalar havaya karıştı. Tosbiş ise sakin sakin bir bilmece sordu: “Hangi ay 28 gün çeker?” Zıpzıp atladı. “Şubat!” Tosbiş göz kırptı. “Hepsi.” Hep beraber “Aaaaa!” diyerek güldüler. CikCik kanatlarıyla ritim tutup bir şarkı söyledi: “Gülmek bulaşır, yüzler açılır, birlikte olunca kalpler açılır!” Neşe, “Kendine şefkat de gıdık puanıdır,” deyip kendi hatasına güldü: Un tozunu saçında bulup minik bir taç yaptı, herkes kahkaha patlattı.

Gülüşler bir balon gibi havalandı, çarkın üzerindeki küçük cam küreler ışıldadı. Düğmenin yanında rakamlar belirdi. Neşe okudu: “Bir, iki, üç… On!” “Yaaşasın!” diye sevindiler. Çark önce nazlı nazlı “vın” dedi, sonra “vııın vııın vıııın!” diye hızlandıkça hızlandı. Rüzgâr tepeden aşağıya doğru koştu, ağaçlar şarkı söylemeye başladı. Kurdeleler yeniden dans etti, uçurtmanın kuyruğu kahkahalar atar gibi sallandı. Neşe bir an durup iki elini kalbinin üzerine koydu. “Hisset, teşekkür et,” dedi içinden. “Doğaya, arkadaşlarıma ve gülüşümüze teşekkürler.”
Gıdıklık Köyü’ne döndüklerinde meydan sanki bir masal kitabının sayfasıydı. Balonlar gökyüzünde renkli noktacıklar, çocuklar şeker pembesi yanaklarıyla koşturuyordu. “Şenlik başlasın!” diye bağırdı Neşe. Önce herkes ellerini yıkadı. “Şap şup, puf puf, fır fır!” Geri dönüşüm köşesinde çöpler ayrıldı. Uçurtma yarışında Zıpzıp hızla ipi koşarak çekti ama ip karışınca Neşe “Dur, önce düğümü çöz, sonra koş,” dedi. Sabır ve akıl bir araya gelince uçurtma göğe tırmandı. CikCik, “Uçurtma gökte, kalbimiz neşede!” diye bir tekerleme uydurdu. Tosbiş, yavaş ama emin adımlarla denge oyununda birinci oldu. Neşe mikrofonu alıp “Herkes farklı hızda, farklı harika!” diye duyurdu.

Yemek vakti gelince herkes sıraya girip limonata ve gülen yüz kurabiyelerinden aldı. Neşe, “Önce havuç, sonra kurabiye,” dedi gülerek. “Vücudumuz sebzeleri de çok sever.” Zıpzıp havucunu kıtır kıtır yedi. “Kıtır kıtır mutluluk!” İçerken pipeti paylaşıp paylaşmamak konusunda tartışan iki minik çocuk gördüler. Neşe yanlarına gidip çömeldi. “Paylaşmak güzeldir, ama hijyen de önemli. İki bardak, iki pipet olsun, olur mu?” Çocuklar “Olur!” dedi. Birbirlerine gülümseyip “Teşekkür ederim,” demeyi de ihmal etmediler. Neşe herkese “Lütfen” ve “Teşekkürler” demeyi hatırlatan küçük çıkartmalar dağıttı çıkartmaların üzerinde “Nazik sözler kalpleri gıdıklar” yazıyordu.
Oyun sırası geldi. CikCik, “Yedi gün var, sayalım!” diye şarkı başlattı. “Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar!” Çocuklar eşlik etti. Zıpzıp, “Bugün salı ve yüzümüz gülü!” deyince herkes kahkaha attı. Sonra birlikte küçük bir tiyatro oynadılar: Bir minik sahnede “Birlikte çalışınca zor işler kolaylaşır” adlı oyun. Tosbiş ağır taş taşıyan bir karakteri, Zıpzıp ip çözen pratik zekâlı rolünü, Neşe plan yapan ve motive eden rolü oynadı. Oyunun sonunda Neşe “Hata yapmak insanca. Önemli olan denemek, öğrenmek, bir daha denemek,” dedi. Alkışlar “pıt pıt pıt” diye yağmur gibi yağdı.

Gün boyu rüzgâr, kurdeleleri pırpır, saçları pırpır etti. Bir ara küçük bir çocuk korkup ağladı uçurtmanın gölgesi ona dev bir kuş gibi görünmüştü. Neşe yanına gidip “Korktuğunu görüyorum, bu çok normal,” dedi. “Üç derin nefes alalım mı?” Çocuk burnundan nefes alıp ağzından verdi. “Daha iyi misin?” “Evet,” dedi çocuk. “Korktuğum şeyin ne olduğunu bilince geçti.” Neşe, “Aferin! Cesaret korkunun yokluğu değil, ona rağmen adım atabilmektir,” dedi. Sonra çocuğu Zıpzıp’la tanıştırdı. Zıpzıp kulağını sanki kanatmış gibi sallayınca çocuk kıkırdadı.
Güneş yavaş yavaş batıya doğru yuvarlanırken, gökyüzü altınla boyanmış gibi parladı. Neşe bir an durup etrafına baktı. “Bugün neler öğrendik?” diye sordu. CikCik kanadını kaldırdı. “Gülmek rüzgârı bile çalıştırır!” Zıpzıp zıplayıp “Paylaşmak ve nazik sözler neşeyi arttırır,” dedi. Tosbiş, “Sabır, güvenlik ve doğayı korumak her yolculuğun kalbidir,” diye ekledi. Neşe içten bir gülümsemeyle “Ve en önemlisi, birlikte olunca her şey daha güzel,” dedi. Herkes birbirine sarıldı. Sarılınca kalplerinin attığını duyuyor gibiydiler “dum dum, dum dum.”

Şenlik bittiğinde meydanı birlikte topladılar. Çöpleri ayırdılar, masaları sildiler, balonlardan birkaçını eve götürdüler ama çoğunu patlatmayıp bağışladılar. “Başka köydeki çocuklar da eğlensin,” dedi Neşe. Eve dönüş yolunda yine “Bak sola, bak sağa, yine sola,” şarkısını söylediler. Gökyüzünde ilk yıldız “pıt” diye yandı. Neşe gökyüzüne bakıp bir dilek tuttu. “Mutluluk paylaşıldıkça artsın.”
Gece olunca Neşe evine girip ayakkabılarını düzenli bir şekilde kapıya koydu, ceketini askıya astı. Anneciği gülümseyerek “Bugün nasıldı?” diye sordu. Neşe bir çırpıda anlattı: Gülme Rüzgârı, Pofuduk Bulut, Rüzgar Çarkı, kirpi Pıtır… Sonra banyoya gidip diş fırçasını aldı. “İki dakika fırçala, şarkıyla kolay,” dedi kendi kendine. “Yukarı aşağı, iç dış, çürük olmasın iş!” Köpükler ağzında pamuk balonu gibi oldu. Ellerini de bir kez daha yıkadı. Sıcak su yüzünü okşarken Neşe aynaya baktı. “Bugün iyi bir iş yaptık,” dedi ve kendine göz kırptı.

Yatağına uzandığında pencereden rüzgârın “vııın” sesi tatlı bir ninni gibiydi. Perdesi hafifçe dalgalanıyor, odanın içine gülüşlü bir serinlik doluyordu. Yastığının yanında minik bir not buldu: “Sevgili Neşe, teşekkürler. İmza: Gülme Rüzgârı.” Neşe mırıldandı. “Ben de sana teşekkür ederim.” Gözlerini kapadı ve aklından geçen resimler bir film gibi oldu: Zıpzıp’ın düğümlenen kulakları, Tosbiş’in bilge gülümseyişi, CikCik’in cik cik şarkıları, Pofuduk Bulut’un gökkuşağı, Rüzgar Çarkı’nın renkli kanatları… Kalbi hafif, yüzü gülerek uykuya daldı.
Ve o günden sonra Gıdıklık Köyü’nde herkes şunu bilir oldu: Mutluluk bir çeşit tohumdur. Nezaketle sulanır, gülüşle güneşlenir, paylaşmakla büyür. Bir sorun çıkınca önce derin nefes alınır, sonra birlikte çözüm aranır. Doğa temiz tutulur, güvenlik kurallarına uyulur, duygular şefkatle dinlenir. Rüzgârın sesi, kahkahaların kankası olur. Ve en önemlisi, küçük bir kalbin içindeki kocaman sevgi, dünyayı pırıl pırıl yapar. İşte bu yüzden Gıdıklık Köyü’nde her gün, ama her gün, komik, mutlu, neşeli bir masal gibi geçerdi. Hatta bazen Neşe uyanır uyanmaz pencereye koşar ve sır verir gibi fısıldardı: “Günaydın rüzgâr, günaydın gülüşler! Bugün de birlikte harikalar yapalım.” Rüzgâr da sanki cevap verirdi: “Vııın vııın, elbette!” Ve onlar da yaşadılar, güldüler, paylaştılar hep mutlu, hep neşeli… Masal burada kahkahayla biter, gülüşlerinizde sürer.

Arkadaşlarınla Paylaş