


Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçlarla çevrili sıcacık bir köyde Keloğlan yaşarmış. Keloğlan’ın en belirgin özelliği, başının tepesinde hiç saç olmamasına rağmen akıllı, meraklı ve çok yürekli bir çocuk olmasıymış. Köydeki herkes onu sever, ne zaman bir sorun çıksa yardımına koşmasını beklermiş. Özellikle akşamları, uyku zamanı yaklaştığında annesi ona hep bir masal anlatır, Keloğlan da rüya âlemine öylece dalarmış. İşte bir gece, Keloğlan yine uykuya dalmadan önce annesinden özel bir masal istemiş…

O gece annesi, “Uykudan önce gökyüzünde kaybolan bir yıldızın hikâyesi anlatayım mı?” demiş. Keloğlan heyecanla başını sallayınca annesi masalı anlatmaya başlamış. Derken rüyasında kendini yemyeşil ormanın kenarında bulmuş. Etrafta rengârenk çiçekler, cıvıl cıvıl kuş sesleri, mis gibi kokan otlar varmış. Ama gökyüzüne baktığında, her zamanki kadar parlak olmayan bir yıldız görmüş. O’nun yerinde kocaman bir boşluk varmış. Keloğlan’ın içini hafif bir hüzün kaplamış. “Acaba yıldız nereye gitmiş?” diye düşünürken, göl kenarındaki yaşlı kaplumbağa ona gülümseyerek yaklaşıvermiş.

Yaşlı kaplumbağa, “Merhaba Keloğlan! Uzak diyarlardan gelen özel bir yıldız, bu ormanda kayboldu. Onun ışığı yoksa, gökyüzü de biraz karanlık oluyor,” demiş. Keloğlan, “Ben yardımcı olabilirim! Onu bulup göğe yerine yerleştirebiliriz,” diye sevinçle yanıtlamış. Kaplumbağa, “Ancak birkaç arkadaşımızla iş birliği yapmamız gerekir. Herkesin yeteneği bir diğerini tamamlayacak,” demiş. Keloğlan bu fikri çok beğenmiş ve yola koyulmuş. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, rengârenk tüyleriyle dikkat çeken Üç Renkli Papağan’la karşılaşmış.

Papağan, “Keloğlan dostum, iyi ki geldin! Ben gökcisimlerinin izini sürebilirim. Fakat kanatlarım hafif yaralanmış uçamıyorum,” demiş. Keloğlan hemen cebinden sakız balkabağı çekirdeği çıkarmış ve papağanla paylaşmış. Papağan, lezzetli çekirdeği çırpınarak yemiş, yarası iyileşmiş. “Şimdi seni hızlıca gölge mağarasına kadar götürebilirim,” demiş. Keloğlan da papağanın sırtına binmiş rüzgârın hafif esintisi yüzlerine çarparken uçmanın ne kadar keyifli olduğunu keşfetmiş. Böylece mağaranın girişine kadar gelmişler. İçerisi sessiz ama esrarengiz bir karanlıkla örtülmüş.

Mağaranın içinde ne kadar ilerleseler, gökyüzünde parlak bir ışık bulamıyorlarmış. Tam hayal kırıklığına uğramak üzereyken, üç matah yaratığın sinsi fısıldamaları duyulmuş. “O yıldızı biz gizledik, hep karanlıkta kalsın!” diyorlarmış. Keloğlan’ın kalbi sıkışmış. Yıldızı saklayan peri kargaşası, aslında ışıldayan bir taş kadar değerli olan yardımlaşma ruhunu kıskanıyormuş. Papağan, “Ne yapacağız?” diye sormuş. Keloğlan, “Ya dayanışmayla ona gerçek değeri öğreteceğiz, ya da yıldızı bulamadan döneriz,” demiş. O sırada mağaranın duvarında parıldayan küçük bir yansıma fark etmiş. Yansımaya yaklaşınca, minik bir su perisinin orada beklediğini görmüş.

Su Perisi, “Merhaba Keloğlan, Papağan. Ben mağaradaki göletin koruyucusuyum. Yıldızı saklayan kötü periler, buradaki su akışını durdurdu. Bu yüzden mağara karardı ve yıldız kayboldu. Suyu eski haline getirebilirsek, mağara parıltısını geri kazanır ve yıldız bize gösterir kendini,” demiş. Keloğlan, “Peki nasıl yapacağız?” diye sormuş. Peri, “Ormanın kayıp çiçeği Mavi Çınar’ın yapraklarıyla suyu canlandırmalıyız. O çiçek, mağaranın ikinci girişinin yakınında büyür,” demiş. Hemen hazırlanmışlar ve papağanla birlikte mağaranın dar koridorlarından geçip ikinci girişe ulaşmışlar. Orada, gölün tam yanında, gövdesi asırlık ama yaprakları tuhaf mavilikte bir ağaç gökyüzüne yükseliyormuş.

Keloğlan ayaklarıyla toprağı eşeleyerek Mavi Çınar’ın altındaki üç yaprağı dikkatlice koparmış. Papağan heyecanla öterek uçarak geri dönmüş. Su Perisi, yaprakları gölete attığında su aniden canlanmış, ışıl ışıl olmuş. Kaybedilen göl akışı yeniden başlamış, mağaranın içi yumuşak bir mavi ışıkla dolmuş. Bu ışık, mağaranın en derin noktasındaki duvarda asılı küçük bir kasa kilidini açmış. Keloğlan, babasının kilit eğitimi için getirdiği küçük baltasını nazikçe kullanarak kilidi açmış. İçinden dev bir kristal yuvarlak çıkmış. Evet, tam aradıkları yıldızmış! Ama kristal, kendiliğinden asla gökyüzüne dönüp gitmeyecek kadar ağırmış. Keloğlan, “Eğer bu kadar ağırsa, tek başımıza taşıyamayız,” diye düşünmüş.

Tam o sırada koridordan tekrar üç kötü peri çıkagelmiş. “Yıldızı bize vereceksiniz! Yoksa mağara kartalları çağırırız!” diyerek korkutmaya çalışmışlar. Keloğlan gülümseyerek, “Kartallar da arkadaşımızdır, onları çağırmayız,” demiş. Papağan da gıdaklayarak, “Korku yaratıcılığı öldürür, biz çözüm bulacağız,” demiş. Keloğlan peri arkadaşlarına dönüp, “Siz de bu mağaranın koruyucularısınız, birlikte çalışırsak ışığı daha parlak hale getirebiliriz,” demiş. Periler önce şaşırmış ama Keloğlan’ın gülümsemesi ve samimiyeti onları etkilemiş. “Seninle çalışırsak, düşman olduğumuz doğrudur. Ama eğer iş birliği yaparsak, hepimiz bu ormanda mutlu yaşarız,” demişler. Bu sözler üzerine hepsi el ele vermiş peri büyüsüyle, su perisi yardımıyla ve Keloğlan ile papağanın kas gücüyle kristal yıldızı nazikçe yukarı doğru kaldırmışlar.

Gökyüzünde küçük bir deliğe rastgele taktıkları yıldız, anında geceyi aydınlatmış. Diğer yıldızlar ona sarılmış, titrek bir şarkı gibi göğe yayılmışlar. Orman ve köy üzerindeki karanlık bulutlar dağılıp gidişmiş. Keloğlan yorgun ama çok mutluymuş. Kötü periler bile gözlerinde bir parıltı taşıyarak biraz utangaçça el sallamışlar. Su Perisi, “Sen gerçek bir kahramansın Keloğlan, cesaret ve iyilikle herkesi birbirine bağladın,” demiş. Papağan, omzuna konarak “Ah şu dostluğun kanatları yok mu, seni göklere fırlatır!” diye şakacı bir şekilde espri yapmış. Keloğlan, “Asıl ben minnettarım ne kadar birbirimize ihtiyacımız olduğunu anladım,” diye cevaplamış.

O anda rüyası yavaşça kaybolmaya başlamış. Gözlerini açtığında annesi başucundaymış ve “Umarım güzel bir yolculuktu,” demiş. Keloğlan gülümseyerek, “Evet anneciğim, dostluğun, paylaşmanın ve beraber çalışmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim,” demiş. Annesi de “İşte uyku öncesi masallarının en büyük dersleri orada gizli,” diyerek Keloğlan’a iyi geceler öpücüğü kondurmuş. O gece Keloğlan, gökyüzündeki yıldızlara bakarken, “Hepsi artık birlikte parlıyor,” diye fısıldamış. Ve minik yüreği güven ve sevgiyle dolup taşarak mışıl mışıl uykuya dalmış. Gökten üç elma düşmüş biri masalı dinleyene, biri anlatana, diğeri de tüm iyilik yapan kalplere… Hep mutlu kalınmış.

Arkadaşlarınla Paylaş