

Bir zamanlar Gümüşdere adında, çiçekleri her mevsim gülen, kuşları sabahları küçük melodiler fısıldayan bir mahalle varmış. Bu mahallede Deniz adında, gözleri merakla parlayan bir çocuk yaşarmış. Deniz resim yapmayı, bulutlara şekiller uydurmayı çok severmiş. Ama son günlerde bir şey olmuş Deniz gün boyu kanepede oturup çizgi film izlemeye, bisküvi kemirip limonata içmeye başlamış. Dışarıdaki oyun seslerini duysa da “Az sonra,” deyip yine ekrana dönüyormuş.
Bir sabah, Deniz defterine kocaman, parlak bir güneş çizmek istemiş. Ama kalemini sürse de güneş soluk kalmış sarısı sanki yorulmuş gibi. Kapının önüne çıktığında rüzgâr bile ağır ağır esiyor, parkın salıncakları kıpırdamıyormuş. Mahallenin ortasındaki Şıpır Şıpır Çeşmesi’nin suları incecik akıyor, sanki “Hemen döneyim,” der gibi nazlı nazlı damlıyormuş.
Tam o sırada, Deniz’in ayaklarının dibine, dallardan süzülüp gelen küçük bir düdük düşmüş. Düdük cıvıl cıvıl yeşil, üzerinde minik bir kalp resmi varmış. Düdüğün içinden ince, şen bir ses gelmiş: “Ben Vış Vış Düdük! Üfle beni, neşe ile sporun arkadaşlığını çağırayım!”

Deniz şaşırmış. “Spor mu?” demiş. “Koşmayı o kadar sevmiyorum. Hem tek başıma ne yaparım ki?”
Düdük yine fısıldamış: “Spor, sadece koşmak değil oyun demek, şarkı demek, nefesinin gülüşe karışması demek. Beni bir kere üfle, bak renkler nasıl uyanacak.”
Deniz derin bir nefes almış ve Vış Vış Düdük’ü “vışşş!” diye üflemiş. Bir anda mahalleye yumuşak bir zil sesi yayılmış. İlk gelen, sırtında saat gibi parlayan kabuğuyla Tonton Tempo Kaplumbağa olmuş. “Selam,” demiş Tonton Tempo, “Ben antrenör değilim ben arkadaşım. Yavaş başlarız, düzenli gideriz, keyifle bitiririz.” Ardından Deniz’in arkadaşları koşup gelmiş: Dans etmeyi seven Ayşe, top cambazı Kerem, ip atlamayı çok seven Mina, her yere bisikletiyle giden Arda ve kediler gibi esneyip rahatlayan Lila.

Tonton Tempo, Şıpır Şıpır Çeşmesi’nin yanındaki taşın üstüne çıkmış. Kabuğundaki küçük saat tıkırtıyla konuşuyormuş sanki. “Bakın çocuklar,” demiş, “Mahallenin kalbi bu çeşmenin yanında yatıyor. Renklerinizin solmasının sebebi, Kalp Taşı’nın ışığının azalması. O taş, harekete, gülüşe, temiz suya, dinlenmeye bayılır. Siz çok oturunca taş üzülür, su yavaşlar, güneş sulanır. Onu yeniden parlatmak için bir hafta boyunca her gün biraz spor yapıp sağlıklı besleneceğiz. Eğleneceğiz, öğreneceğiz, birlikte olacağız. Ne dersiniz?”
Deniz önce çekinmiş. “Ya yorulursam? Ya yapamazsam?” Ayşe elini uzatmış: “Birlikteyiz,” demiş. Kerem topunu havaya atıp tutmuş: “Yorulunca dinleniriz.” Lila esneyip kıkırdamış: “Esnemeyi öğretirim.” Arda da kaskını gösterip gülmüş: “Güvenli süreriz, eğlenceye bakarız.”
İlk gün, Tonton Tempo herkesin yanaklarına güneş gibi bakıp, “Önce ısınma,” demiş. “Isınmadan spor olmaz.” Çocuklar kollarını “göğe uzan” deyip uzatmış, “bulut çırpma” yapıp kollarını sallamış, “kirpi topu” gibi yuvarlanır gibi eğilip kalkmış. Deniz, uzandıkça içindeki düşüncelerin de uzadığını hissetmiş, sanki tüm vücudu uyanıyormuş. Tonton Tempo yanlarına bir sürahi su ve küçük renkli mataralar getirmiş. “Hareket eden beden, su ister,” demiş. “Su, içindeki küçük nehirleri coşturur.” Deniz matarasından bir yudum almış, boğazından aşağı ince serinlik akmış. Sonra parkta saklambaç koşturmaları, ip atlamaları başlamış. Deniz ilkin “Yapamam,” demiş ama Mina ipi yavaşça çevirmiş, “Ta ta tam,” diye ritim tutmuş. Deniz iki, üç, dört… Atlamış! Gülüşler havada uçuşmuş.

O günün sonunda, Şıpır Şıpır Çeşmesi biraz daha canlı akmış. Kalp Taşı sanki hafiften ışıldamış. Gece olunca Tonton Tempo, “İyi uyku, sporun kardeşi,” diye fısıldamış. Deniz annesiyle birlikte erken yatmış, pencereden içeri giren ay ışığı sanki “Aferin,” demiş.
Ertesi sabah, kahvaltı masasında tam buğday ekmeği, peynir, zeytin, domates, salatalık, yanında bir dilim elma varmış. Deniz önce limonata aramış, sonra Tonton Tempo’nun sözünü hatırlayıp su içmiş. “Midem hafif, kalbim şen,” diye mırıldanmış. Dışarı çıktıklarında bu kez bir top oyunu oynamışlar. Kerem pas vermeyi öğretmiş: “Bak, topu paylaşınca oyun güzelleşir.” Deniz pas atmayı öğrenmiş, “Birlikte oynayınca top bile sevinir,” diye gülmüş.
Üçüncü gün, Ayşe müzik açmış. “Koşmak istemeyenler, dans etsin,” demiş. Ayaklar “tık tık”, eller “şap şap”, omuzlar “hop hop” derken, herkes dönmüş. Deniz’in yanakları pembeleşmiş. Tonton Tempo arada arada “Esne,” diye hatırlatmış. Lila, “Kedi gibi esne,” demiş. “Sırtını yuvarla, sonra uzat.” Deniz esnedikçe içindeki sıkıntılar pamuk gibi dağılıyormuş.

Ama işte, her güzel yolculukta küçük bulutlar olur. Dördüncü gün, gökyüzünden Miskin Sis inmiş. Miskin Sis pofudukmuş ama ağır kokarmış “Gel, kanepeye uzan, sadece beni izle,” diye kandırmaya çalışırmış. Deniz’in aklı bir an karışmış. “Sadece biraz oturayım,” diye düşünmüş. Tam o anda Tonton Tempo yavaşça konuşmuş: “Bedenin hareket ister, ruhun neşe ister. Dinlenmek elbette güzel ama uzun süre kıpırdamadan kalmak taşımızın ışığını azaltır. Hadi senin en sevdiğin şeyi sporla birleştirelim. Resim yapmayı seviyorsun ya? Çizdiğin kuşları taklit ederek koşalım. ‘Serçe adımı, turna adımı, kartal salınımı’ yapalım.” Deniz gülmüş. Serçe gibi minik adımlarla koşmuş, turna gibi uzun adımlarla ilerlemiş, kartal gibi kollarını açıp nefes almış. Miskin Sis biraz geriye çekilmiş.
Beşinci gün, küçük bir aksilik olmuş. İp atlarken Deniz ayağına takılmış ve dizini hafifçe sıyırmış. Gözlerine yaşlar dolmuş. “Bittim,” diye düşünmüş. Tonton Tempo hemen yanına çökmüş. “Canın acıdı, biliyorum. Şimdi sabunla yıkayıp temiz bir yara bandı yapıştıracağız. Biraz dinleneceğiz. Bedenimizin sesini dinlemek de sporun bir parçası.” Arkadaşları yanına gelmiş, “Geçecek,” demiş. Bir süre sonra Deniz yumuşak zıplamalarla geri dönmüş. “Vazgeçmedim,” demiş. Kalp Taşı o an bir kıvılcım daha fırlatmış sanki, çeşmenin suyu minik bir şarkı söylemiş: “Şıpır şıpır, aferin.”

Altıncı gün, Arda bisiklet turu önermiş. Herkes kaskını takmış, dizliklerini bağlamış. Tonton Tempo, “Güvenlik de sağlığın arkadaşı,” demiş. Mahalle içinde yavaş yavaş gezmişler. Rüzgâr saçlarını okşamış. Deniz, “Rüzgâr limonata gibi ferah,” demiş. Dönüşte elma, yoğurt ve birkaç fındık yemişler. “Enerjim geri geldi,” diye sevinmiş.
Ve geldi son gün. Mahalle, Renkli Spor Şenliği’ne hazırlanmaya başlamış. Parka tebeşirle seksek çizgileri çizilmiş, küçük konilerle eğlenceli bir parkur kurulmuş. Herkes evinden bir sağlık hediyesi getirmiş: biri sürahiyle su, biri tabak dolusu havuç, biri minik sandviçler, biri taze meyveler. Şenlik başlar başlamaz Miskin Sis yine sızmış. Bu kez daha kalın, daha ısrarcıymış. “Bırakın,” demiş, “Oturun, uyuyun, hareketsiz kalın. Işıklar solsun.”

Deniz elini Vış Vış Düdük’e götürmüş. Gözleri kararlıymış. “Biz oyun oynarken mutluyuz,” demiş, “Mutluyken de daha sağlıklıyız. Kalbimiz ritim tutuyor.” Düdüğü üflemiş. Zil sesi tüm mahallede yankılanmış. Tonton Tempo kabuğundaki saati tıkırdatmış: “Hazır mıyız? Isınalım!” Herkes kollarını göğe uzatmış, nefeslerini düzenlemiş. Sonra parkur başlamış: seksek taşının “hop hop” sesi, iplerin “fıs fıs” dönüşü, topların “pıt pıt” sekişleri. Arada su molası verilmiş. “Su su su, hop, nefes al ver, kalbin gülümser,” diye ritim tutmuş çocuklar. Miskin Sis sıkılmış, “Hıh!” diye homurdanmış.
Parkurun sonunda bir dayanışma oyunu varmış: Renkli kurdeleyi bir ucundan tutup hep birlikte dairenin etrafında dönmek. Dönmüşler, dönmüşler, şarkı söylemişler: “Adım adım, birlikteyiz sağlıklıyız, neşeliyiz!” Deniz’in yüzündeki yara bandı bile gülüyor gibiymiş. Kalp Taşı o an öyle bir ışımış ki, parkın çiçekleri başını dikmiş, kuşlar kanat çırpmış, Şıpır Şıpır Çeşmesi şelale gibi akmış. Miskin Sis, ışığa dayanamamış, “Pufff!” diye dağılıp gitmiş. Gökyüzünde bir gökkuşağı belirmiş şekli sanki dev bir atlama ipiymiş.

Şenlik boyunca Tonton Tempo, “Denge,” diye fısıldamış. “Koşarsın, dinlenirsin yersin, su içersin oynarsın, uyursun. Hepsi bir arada olunca kalbin kahkaha atar.” Akşamüstü herkes biraz yorgun ama çok mutluyken, parkta küçük bir piknik yapmışlar. Deniz elmasını ısırmış, “Sulu ve tatlı,” demiş. Ayşe havuçları kemirmiş, “Kıtır kıtır, dans gibi,” demiş. Kerem, “Paslaşınca top nasıl mutluysa, paylaşınca yemek de öyle güzel,” demiş. Lila esnemiş, “Bugün güzel hareket ettik şimdi güzel uyuruz,” demiş. Arda, “Yarın yine bisiklete bineriz,” diye hayal kurmuş.
Gece olduğunda Deniz penceresinden gökyüzüne bakmış. Gökkuşağının ince bir parçası sanki hâlâ parkın üzerinden gülümseyerek sallanıyormuş. Vış Vış Düdük’ü yatağının başucuna koymuş. Annesi ona su getirmiş, “Bugün harikaydın,” demiş. Deniz mırıldanmış: “Spor yapmak sadece koşmak değilmiş. Oyunmuş, nefesmiş, dostlukmuş. Kendimi hafif, kalbimi güçlü hissediyorum.” Gözlerini kapatmış, uykusu sevgiyle onu sarmış.

Ertesi gün ve ondan sonraki günlerde mahallede güzel bir alışkanlık başlamış. Akşamüstü olunca, Vış Vış Düdük bir kez çalınır, herkes evinden çıkar, kısa bir “Gülümseme Turu” atarmış. Kimi yürür, kimi dans eder, kimi top sektirir, kimi bahçedeki çiçeklere su verirken çömelip esner. Herkes su içmeyi unutmamaya çalışır, ellerini oyun sonrası sabunla yıkarmış. Çocuklar derslerine daha kolay odaklanır, uykuları daha tatlı olurmuş. Miskin Sis mahallenin etrafında dolaşsa da içeri giremiyormuş çünkü Kalp Taşı artık güçle, kahkahayla, paylaşımla ışıldıyormuş.
Deniz de kendine söz vermiş: “Ekran keyfini az ve planlı yapacağım. Önce oyun, önce hareket, sonra çizgi film.” Böylece akşamları çizdiği güneş artık pırıl pırıl parlıyor, sarısı taptaze duruyormuş. Hatta bir gün resmine Tonton Tempo’yu da çizmiş kabuğu gökkuşağı gibiymiş. Resmin yanına şu cümleyi yazmış: “Spor, kalbimin şarkısı sağlık, en güzel hazinem.”

Ve işte Gümüşdere’de renkler geri gelmiş, çiçekler dans eder olmuş. Şıpır Şıpır Çeşmesi gülerek akmış, kuşlar sabahları “Günaydın, hadi hareket!” diye şarkı söylemiş. Deniz ve arkadaşları büyüdükçe yeni sporlar denemiş: yüzme gibi suda serinleyen, basketbol gibi zıplayan, yoga gibi sakinleştiren. Her yeni deneyimde Tonton Tempo’nun sesi kulaklarında yankılanmış: “Yavaş başla, düzenli ol, keyifle sürdür.”
Kalp Taşı her akşamüstü küçük bir ışık daha saçmış, sanki “Aferin,” dermiş. Vış Vış Düdük ise parka asılmış rüzgâr esecek olursa kendi kendine cılız cılız ötüp çocukları oyuna çağırırmış. Onlar da gülerek koşar, zıplar, esner, su içer, paylaşır, dinlenir, yine oynarmış. Mahalle böylece hep canlı, hep sağlıklı, hep umutlu kalmış. Ve herkes, sporu bir yarış değil, bir dostluk ve mutluluk yolu olarak görmüş. Mutlu son.

Arkadaşlarınla Paylaş