

Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil tepelerin arasındaki Altınbahçe Vadisi’nde rengârenk meyvelerin yaşadığı sihirli bir orman varmış. Bu ormana adım atan herkes, türlü türlü meyvelerle dolu dalların altında kendini adeta bir masal diyarında hissedermiş. Neşeli kuşlar cıvıldaşır, kelebekler uçuşur, ağaçlarda sallanan elmalar hafif hafif birbirine vurup şarkı söylermiş. Her meyvenin ayrı ayrı isimleri, görevleri ve hikâyeleri varmış. Vadinin koruyucusu, koca bir armut ağacının tepesindeki bilge Bay Armut’muş. Bilge Bay Armut, meyvelerin sağlığımıza kattığı vitamin, mineral ve enerjiyi kuş misali herkese anlatır, iyi beslenmenin sırlarını fısıldarmış.

Bir gün, küçük Duru adında meraklı bir kız çocuğu vadinin yolunu tutmuş. Yeni meyveler tanımayı çok seviyormuş. Bir elma dalının altına oturunca, koca, kırmızı bir Elma Prensesi belirmiş. Elma Prensesi gülümseyerek “Hoş geldin tatlı Duru! Ben Elma Prenses. İçimdeki C vitamini ve lif sayesinde bağışıklığı güçlendiririm, seni dinç tutarım.” demiş. Duru gözlerini kocaman açıp “Ne kadar harika! Peki ya sen kimsin?” diye sormuş. Tam o sırada sarı pırıltılar saçarak bir Muz Şövalyesi gelmiş. Uzun giyotin kılıcı “Potasyum” yazılıymış. “Ben Muz Şövalyesi! Kaslarını güçlü kılar, kalbine iyi bakarım, kendini yorgun hissettiğinde enerji veririm.” diye övünmüş. Duru artık iyice heyecanlanmış, “Ya başka kim var?” diye merak etmiş.

O anda gökkuşağı renklerinde uçan bir Çilek Perisi yanlarında belirivermiş. Minik kanatları hızla çırpıyor, “Merhaba Duru! Ben Çilek Perisi’yim. Çok güçlü bir antioksidan olan C vitaminiyle vücudunu zararlı maddelerden korurum. Yaralandığında sana iyileşme gücü de veririm!” demiş. Ardından turuncu bir topluluk halinde toplanmış Portakal Güneşleri: “Biz bir arada C vitamininden geçilmez. Soğuk algınlığına karşı kalkan kurar, eklemlerini esnek tutarız. Günlük enerjini artırır, bahar neşesi veririz.” diye neşeyle şarkı söylemeye başlamışlar. Son olarak da mor bir üzüm sepetinden fırlayan Üzüm Sihirbazı çıkagelmiş. “Potasyum ve demirle kanını güçlendiririm. Bacaklarını güçlü ve dengeli yaparım. Bağırsakların da fiber sayesinde muntazam çalışır.” diye parmak şıklatmış.

Duru, meyvelerin hepsinden biraz tatmak istemiş. Elma Prensesi bir dilim uzatmış, Muz Şövalyesi bir parça uzatmış, Çilek Perisi küçük çilekler sıralamış, Portakal Güneşleri sulu dilimler dağlamış, Üzüm Sihirbazı da salkımdan birkaç tanesini yollamış. Duru ağzına attığında “Ah, ne kadar lezzetli, ne kadar renkli!” diye sevinmiş. O sırada bir uğursuz gölge yaklaşıp suçlu bir şekilde fısıldamış: “Ben Virüs Canavarıyım. Meyvelerin sihrini çalacağım, Altınbahçe Vadisi hastalanacak!” demiş. Meyveler korkmuş, kuşlar gagasını kapatmış, kelebekler kaçışmış. Ama Bilge Bay Armut, tepeden güçlü bir sesle bağırmış: “Meyveler, korkmayın! İçimizdeki vitamin ve mineralleri birleştirelim, bu kötü varlığı kovup sağlığı koruyalım!”

Böylece elmalar, muzlar, çilekler, portakallar ve üzümler bir araya gelmiş. Duru’yu da yanlarına alıp düşmana karşı maceraya atılmışlar. İlk durakları Kayıp Lezzet Mağarası’ymış. Orada Virüs Canavarı, meyvelerin enerjisini emerek güç toplamaya çalışıyormuş. Elma Prensesi cesurca ortaya atılmış, lif ağıyla Canavar’ı bağlamış. Muz Şövalyesi potasyum kılıcını sallamış, atardamarları koruyan güç dalgaları göndermiş. Çilek Perisi, antioksidan tozunu üfleyip Canavar’ın kasıtlı zararlı enzimlerini nötralize etmiş. Portakal Güneşleri etrafında dönen enerji ışınları oluşturup enerji düşmanını zayıflatmış. Üzüm Sihirbazı da iyileştirici iksirini dökerek kaybolan demir ve potasyumu geri kazandırmış.

Ama Virüs Canavarı çok inatçıymış, hibrit şeker tuzaklarıyla meyveleri yoldan çıkarmaya çalışmış: “Gelin, beni yendiğinize sevinin, biraz da tatlı şeker yiyin!” demiş. Çikolatalı nehir, damla sakızı bulut, şeker şelaleleri… Meyvelerin gözü dönmüş, “Acaba bir parça şeker serbest bırakır mı?” diye tereddüt etmişler. Tam o sırada Bilge Bay Armut bağırmış: “Sağlıklı beslenmek için meyvelerimiz var! Şeker tuzakları, bağışıklığımıza zarar verir, enerjimizi çalar. Daha güçlü olmak istiyorsak onlara aldırış etmeyelim!” demiş. Meyveler bu sözlerle kendine gelmiş, hepsi birlikte “Hayır, teşekkür ederiz!” diye bağırıp tatlı tuzakları savuşturmuş.

Son savaş başlamış. Elma Prensesi kırmızı zırhıyla ileri atılırken, Muz Şövalyesi potasyum kılıcıyla Canavar’ın çevikliğini durdurmuş. Çilek Perisi antioksidan perçemlerini göndererek düşmanını zayıflatmış. Portakal Güneşleri, parlak ışıklarıyla karanlığı kovmuş meyvelerin birlikteliği, enerji birikimi sayesinde güç dalgaları yıldırım hızıyla çarpınca Virüs Canavarı eriyip gitmiş. Üzüm Sihirbazı da sağlığı geri getirmek için iksirini Canavar’ın düştüğü çukura dökmüş böylece her damlası doğa dostu bir iyileşme gücüyle yayılarak Altınbahçe Vadisi’ndeki tüm ağaçları ve hayvanları canlandırmış.

Gökyüzünde gökkuşağı belirmiş kuşlar cıvıldamış, kelebekler dans etmiş. Meyveler birbirine sarılıp şarkı söylemeye başlamış: “Sağlıklı beslen, meyve ye, her şeyin en güzeli bu diyarı korur!” Duru, elinde bir meyve tabağıyla mutlulukla gülmüş. Bilge Bay Armut tepesinden şöyle demiş: “Gördünüz mü çocuklar? Meyveler vitaminleri, mineralleri, lifleriyle hem lezzetli hem güçlüdür. Şekerli, işlenmiş yiyeceklere sık sık bulaşmak yerine her gün rengârenk meyve seçerseniz sağlığınız bir mevsim gibi ışıltılı olur.”

O andan itibaren Altınbahçe Vadisi’ndeki herkes her öğünde meyve yeme alışkanlığı kazanmış. Duru da her sabah annesine “Bugün hangi meyveyi seçeceğiz?” diye sorarak kahvaltı masasına koşmuş. Elma, muz, çilek, portakal, üzüm… Hepsi oradan toplanan taptaze meyvelermiş. Tüm diyar, hiç hastalanmayan, enerjik, neşeli insanlar ve canlılarla dolup taşmış. Masalımız burada sona ererken, unutmayın sevgili çocuklar: Doğa bize en sağlıklı hazineleri, meyveleri sunar. Rengârenk, tatlı, sulu, vitamin deposu bu lezzetlerle her gününüz bir masal diyarı kadar güzel olsun, mutlu yaşayın!


Arkadaşlarınla Paylaş