

Uzak diyarlarda, bulutların üstünde kurulmuş bir krallık varmış adı Pırıltılı Diyar. Bu diyarın en güzide köşesini, binlerce renkli kristalin birleştiği Kristal Ormanı oluştururmuş. Ormanın derinliklerinde, altın tüylerle işlenmiş bir taç takan, ışıltılı kanatlarıyla gökkuşağını andıran Altın Taçlı Perisi yaşarmış. Bu peri, her sabah doğan güneşi selamlarken ormana renk katarmış türkü söyleyen pır pır kelebekler, neşeyle hoplayan minik cıvıl kuşlar ve kristallerin melodik hışırtıları, ormanın şarkısını oluştururmuş. Ne var ki günlerden bir gün, Kristal Ormanı’nda tuhaf bir sessizlik baş göstermiş kristallerin parlak renkleri solgunlaşmış, dallar eğilip bükülmüş, kuş sesleri neredeyse susmuş. Altın Taçlı Perisi endişelenmiş ormanın kalbi olan Kristal Şelalesi garip bir uğultu çıkarmaya başlamış. Bu uğultu, ormanın neşesinin ve dostluğunun kaybolduğuna dair bir işaretmiş adeta. Peri, büyülü aynasına bakıp ormanın sırlarını öğrenmeye karar vermiş. Ama aynası sadece samimi bir kalpten yardım isteyeni gösterirmiş. İşte o anda, iki cesur çocuk Ayla ve Mert cadırlarından çıkarak ormana doğru ışık saçan bir tünel keşfetmiş. Ellerinde uzunca bir ip, ellerinde merak dolu gözlerle tünele adım atmışlar.

Ayla ile Mert, tünelden geçince kendilerini yemyeşil yapraklarla kaplı, yerde binlerce kristalin ışıltı saçtığı bir patikada bulmuşlar. Küçük Ayla, “Mert, bu kadar renkli taş gördün mü hiç?” diye sormuş. Mert ise “Gökkuşağını yere serpmişler adeta!” diye gülmüş. Yürürlerken cam gibi düzgün küreler, yuvarlak ve kare kristaller, üçgen formlu taşlar onlara eşlik etmiş. Ayla, kare kristalin kenarlarını saymış: “Bu kristal beş kenarlı, ama gerçekte beşgen mi?” diye sormuş. Mert, elini kristale dokunarak “Hayır, kare dört kenar, bu beş kenarlıysa adını tam olarak öğrenelim: beşgen!” demiş. Böylece Ayla ve Mert, şekillerin gizemini keşfederken birbirlerine öğretmenin ne kadar keyifli olduğunu da hissetmişler. Ardından altın bir toz bulutunun önlerini kapladığını fark etmişler. O bulutun arkasında, uzun saçları ay ışığı gibi parlayan, kanatlarını hafifçe çırpan bir varlık belirmiş: Altın Taçlı Perisi!

Peri, onlara sevgi dolu bir sesle “Hoş geldiniz cesur çocuklar! Ormanımızın büyülü kristalleri sevincimizi, dostluğumuzu ve hayal gücümüzü yansıtır. Ama son zamanlarda etrafa üzüntü yayan bir güç, kristallerimizin rengini soluklaştırdı” demiş. Mert merakla “Nasıl yardım edebiliriz size?” diye sormuş. Peri, iyileştirici bir ışık saçarak “Kristal Ormanı’nın kalbini oluşturan üç sihirli kristal, farklı yerlerde kayboldu. Biri neşe dolu kahkahalarda, biri umut dolu yıldız ışıklarında, biri de sevgi dolu dostluk bağlarında saklı. Sizden rica ediyorum, kalpleri saf ve cesur çocuklar olarak bu kristalleri bularak ormanı yeniden aydınlatın” demiş. Ayla ve Mert, birbirlerine bakıp “Evet!” diye bağırırken, Altın Taçlı Perisi onlara bir harita uzatmış. Haritada çizilmiş üç nokta Kahkaha Şelalesi, Yıldızlı Mağara ve Dostluk Çayı. İlk durak Kahkaha Şelalesi’miş. Peri, “Orada duyduğunuz kahkahalar kristali saklayan neşeyi temsil eder. Kalbinizden samimi bir gülüş yükseldiğinde kristal ortaya çıkar” diye eklemiş. Çocuklar, ellerindeki haritayla maceralarına başlamış.

Yol boyunca dönerek uçan minik ateşböcekleri onlara rehberlik etmiş. Ayla, böceklere seslenip “Bize yardım eder misiniz?” deyince ateşböcekleri sırayla yanıp sönerek minik bir ışık patlaması oluşturmuş. Mert, kuytuda yatan küçük bir tavşanı işaret edip “Onu korkutmayalım, sevgiyle seslenelim” demiş. İkisi birlikte minik tavşana tatlı bir melodi mırıldanmış. Tavşan kulaklarını dikmiş, küçük bir hoplama ile dans etmeye başlamış. O dansın ritmi, kristallere neşeyi taşıyan bir anahtar gibiymiş. Birden şelalenin döküldüğü taş havuzun dibinden altın sarısı bir kristal yükselmiş. Ayla yavaşça tutup parmaklarının arasında döndürmüş: “Renkleri nasıl da canlı!” demiş. Mert gökyüzüne kaldırıp “İşte ilk kristal, Neşe Kristali!” diye sevinçle bağırmış.

Haritadaki ikinci nokta, geceleri gökyüzü kadar karanlık görünen Yıldızlı Mağara’ymış. Çocuklar mağaraya vardıklarında karanlıkta bir adım bile ilerleyememiş. Bu kez Mert cebinden küçük bir fener çıkarmış ama ışığı yetmemiş. Ayla ise “Umut, içimizdeki ışıkta gizlidir” demiş. Hemen parmaklarını birleştirip hayal gücünden yükselen umut dolu düşünceleri fısıldamış: “Her fırtına diner, gökyüzünde mutlaka yıldızlar parlar.” Bu sözler odada yankılanırken, duvarlardaki minik cristal yüzeyler birer birer parlamaya başlamış. Göz kamaştıran birer yıldız gibi yanıp sönen kristaller, mağarayı gökyüzüne çevirirken, en ortada mavi ve gümüş renklerle parlayan Yıldız Kristali belirmiş. Mert sevinçle kavramış, “Umut Kristali de elimizde!” demiş. Ayla ile Mert, üçüncü ve son durakları olan Dostluk Çayı’na doğru yola koyulmuş.

Çay kenarına vardıklarında suyun üzerinde yüzen yapraklar dostluk bağı simgeleyen kalp şekillerindeymiş. Altın Taçlı Perisi’nin söz ettiği “sevgi dolu dostluk bağları”nı temsil ediyormuş. Fakat bir sorun varmış: Çayın suyu bulanık, üzerinde yosun kitap gibi kütür kütür duruyormuş. Ayla, “Çay, içine sevgi katılınca berraklaşır” demiş. Mert de “Dostluğumuzla suyu temizlemeliyiz” diye eklemiş. El ele tutuşup içlerinden en değerli dostluk anılarını fısıldadıkça arkadaşlarının, ailelerinin yüzleri gözlerinin önüne gelmiş gülümsemeler, sarılmalar, birlikte paylaşılan oyun anıları … Bir anda su berraklaşmış, kalp yapraklar birbirine kavuşmuş ve ortaya parlak pembe bir Kristal Dostluk Kristali çıkmış. Ayla ve Mert, üçüncü kristali de alırken içleri sevinçle titremiş.

O anda rüzgâr hafifçe esmiş, ağaç dalları nazlı nazlı sallanmış ve kuş cıvıltıları geri dönmüş. Çocuklar, Altın Taçlı Perisi’nin yanına koşmuş. Peri, üç kristali sırasıyla eline alıp gökyüzüne doğru kaldırmış. Kristaller, ışık huzmelerine dönüşerek ormanı sarı, mavi, pembe, turuncu ve yeşil bir gökkuşağı gibi sarmış. Yosunlar geri çekilmiş, yapraklar parlamış, çiçekler açmış, kelebekler dans etmeye başlamış. Orman, bir zamanlar sahip olduğu neşesine, umuduna ve dostluğuna kavuşmuş. Altın Taçlı Perisi, kristalleri minik allı pullu torbalara yerleştirip çocuklara uzatmış ve “Siz olmasaydınız Kristal Ormanı’nın sırrı asla açığa çıkmazdı. Cesaretiniz, samimiyetiniz ve sevginiz tüm diyarı aydınlattı” demiş.

Ayla ile Mert’in gözleri mutlulukla parlıyormuş. Peri, “Öğrendiniz değil mi? Gerçek güç, kalplerimizdeki iyilikte saklı. Hayal gücünüzü, arkadaşlığınızı ve paylaşmayı asla kaybetmeyin” diye öğüt vermiş. Çocuklar periyle vedalaşırken, peri sihirli bir salıncak vurarak onlara gökyüzüne açılan bir ışık tüneli hazırlamış. “Ne zaman ihtiyacınız olursa Kristal Ormanı’na gelin, dostluğun ışığında yeniden buluşalım,” diyerek gülümsemiş. Ayla ile Mert, ışık hüzmesi içinde evlerinin bahçesine inmiş. Gözlerini açtıklarında sabah güneşi yeni doğmuş, taze çimenler parlıyormuş. Yanlarında ise minik kristal parçacıkları varmış her biri onlara Kristal Ormanı’nın sırrını anımsatıyormuş.

O günden sonra Ayla ve Mert, arkadaşlıklarına daha sıkı sarılmış, düşlerini paylaşmış, yardımlaşmanın, sevginin ve umudun ne demek olduğunu bilerek büyümüşler. Kristal Ormanı hâlâ bulutların üstünde, altın taçlı perisiyle birlikte çocukların neşesini, hayallerini ve dostluğunu bekliyor. Ve belki de şu anda uykuda ya da hayalde senin kalbini dinliyor: Eğer içindeki sevgi ve merak ışığı hâlâ parlıyorsa, bir gün kristallerin sırrını birlikte çözebilirsiniz. Böylece herkesin yüreği, tıpkı o orman kadar pırıl pırıl olurmuş. Nihayet, her masal gibi bu masal da mutlu sonla noktalanmış çünkü gerçek bir macera, paylaşıldıkça devam etmiş ve iyilik asla bitmemiş.


Arkadaşlarınla Paylaş