Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, güzel ve huzurlu bir köy olan Nur Vadisi'nde yaşayan bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Zeynep'miş. Zeynep, hem meraklı hem de sevgi dolu bir kızmış. Her sabah erkenden uyanır, kuş cıvıltıları eşliğinde bahçede oynar, sonra annesiyle birlikte kahvaltı yaparmış. Nur Vadisi, adını her köşesinde açan renkli çiçekler ve çevresini saran ışıl ışıl akan dereciklerden almış. İnsanlar burada birbirine saygılı, yardımsever ve iman doluymuş.
Bir gün, Zeynep’in dedesi Ahmet Dede, Zeynep’i yanına çağırmış. “Zeynep kızım, bugün seninle özel bir yolculuğa çıkacağız,” demiş. Zeynep çok heyecanlanmış, çünkü dedesiyle vakit geçirmekten çok hoşlanırmış. “Nereye gidiyoruz dede?” diye sormuş merakla.
Ahmet Dede gülümsemiş ve “İslamiyet’in güzelliklerini keşfedeceğimiz bir yolculuğa,” demiş. Zeynep’in gözleri parlamış. İslamiyet hakkında duyduğu her şey çok güzel ve anlamlıymış, ama şimdi daha fazlasını öğrenecekmiş.
İlk durakları köyün camisiydi. Caminin önüne geldiklerinde, Ahmet Dede Zeynep’e dönüp, “Burası Allah’ın evi, kızım. Burada insanlar ibadet eder, huzur bulur ve Allah’a dua ederler,” demiş. İçeri girdiklerinde, imam onları karşılamış ve hoş geldiniz demiş. İmam, Zeynep’e caminin içinde yapılan ibadetlerin anlamını ve namaz kılmanın önemini anlatmış.
“Namaz kılmak, Allah’a olan sevgimizi ve bağlılığımızı gösterir. Beş vakit namaz, bizi Allah’a daha yakın hissettirir ve ruhumuzu arındırır,” demiş imam. Zeynep, imamın anlattıklarını dikkatle dinlemiş ve namaz kılmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış.
Daha sonra, Ahmet Dede ve Zeynep, köyün yanındaki tepeye doğru yürümüşler. Bu tepe, köylülerin iftar ve bayram namazlarını kıldıkları, muhteşem bir manzaraya sahip bir yermiş. Oraya vardıklarında, dedesi Zeynep’e oruç tutmanın ve Ramazan ayının güzelliklerini anlatmış.
“Ramazan, sabır ve şükran ayıdır. Oruç tutarak, Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini anlarız ve ihtiyaç sahiplerinin halinden daha iyi anlarız,” demiş Ahmet Dede. Zeynep, oruç tutmanın ne kadar anlamlı olduğunu ve insanların birbirine nasıl yardım ettiğini öğrenmiş.
Tepeye tırmandıklarında, gün batımını izlemek için oturmuşlar. Dedesi, Zeynep’e Ramazan ayında iftar sofralarında ailelerin ve arkadaşların bir araya gelerek nasıl birlik ve beraberlik içinde olduklarını anlatmış. “İftar vakti, oruçların açıldığı ve dua edildiği vakittir. Bu zaman, aile bağlarını kuvvetlendirir ve toplumun dayanışma içinde olmasını sağlar,” demiş. Zeynep, bu hikayeleri dinlerken kendini çok huzurlu hissetmiş.
Güneş battığında, dedesiyle birlikte köye geri dönmüşler. Evlerinin bahçesinde akşam yemeği yerken, annesi de onlara katılmış. Annesi, Zeynep’e İslamiyet’in yardımseverlik ve cömertlik ilkelerini anlatmış. “Yardım etmek, İslamiyet’in temel taşlarından biridir. Zekat vermek, sadaka vermek ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, kalbimizi temizler ve bizi daha iyi bir insan yapar,” demiş.
Ertesi gün, Zeynep’in annesi onu köyün yaşlılarını ziyarete götürmüş. Yaşlılar, Zeynep’i büyük bir sevgiyle karşılamış ve ona İslamiyet’in güzel değerlerinden bahsetmişler. Bir ninenin anlattıkları, Zeynep’in kalbinde derin izler bırakmış.
“İslamiyet, saygı ve sevgi dinidir. Küçükler büyüklere saygı gösterir, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkatle yaklaşır. Komşuluk ilişkileri çok önemlidir; komşular birbirine yardım eder, zor zamanlarında destek olur,” demiş nine. Zeynep, bu sözleri dinlerken komşularına daha çok yardım etmeye ve onlara daha fazla sevgi göstermeye karar vermiş.
Bir gün, Zeynep ve dedesi Ahmet Dede, köyün en yaşlı adamı olan Mehmet Amca'yı ziyarete gitmişler. Mehmet Amca, bilge bir adamdı ve İslamiyet hakkında çok fazla bilgiye sahipti. O, Zeynep'e İslamiyet'in hoşgörü ve affetme değerlerinden bahsetmiş.
"İslamiyet, hoşgörü ve affetmeyi öğütler. Birbirimize karşı anlayışlı olmalı, hataları affetmeli ve kin tutmamalıyız. Böylelikle kalbimiz temiz kalır ve Allah'ın rızasını kazanırız," demiş Mehmet Amca. Zeynep, hoşgörünün ve affetmenin ne kadar önemli olduğunu anlamış ve bu değerleri hayatında uygulamaya karar vermiş.
Bir başka gün, Zeynep, dedesiyle birlikte köydeki küçük okulun bahçesinde oynamaya gitmiş. Orada, okulun öğretmeni olan Ayşe Öğretmen, Zeynep'e İslamiyet'in bilgiye ve eğitime verdiği önemi anlatmış.
"İslamiyet, ilme ve öğrenmeye büyük önem verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), 'İlim öğrenmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır' buyurmuştur. Bilgi, bizi daha iyi insanlar yapar ve hayatımızı daha anlamlı kılar," demiş Ayşe Öğretmen. Zeynep, öğrenmenin ve bilginin ne kadar değerli olduğunu anlamış ve okuluna daha çok özen göstermeye karar vermiş.
Bir sabah, Zeynep ve dedesi, köyün dışındaki büyük çayırlığa gitmişler. Orada, çoban Hüseyin Amca ile karşılaşmışlar. Hüseyin Amca, Zeynep'e doğanın ve hayvanların İslamiyet'teki yerini anlatmış.
"İslamiyet, doğaya ve hayvanlara saygıyı öğütler. Allah, doğayı ve hayvanları bizim emanetimiz olarak yaratmıştır. Onlara iyi bakmalı, zarar vermemeli ve onları korumalıyız. Bu, Allah'ın rızasını kazanmanın yollarından biridir," demiş Hüseyin Amca. Zeynep, doğaya ve hayvanlara karşı daha duyarlı olmaya karar vermiş.
Zeynep, bir hafta boyunca köydeki herkesle konuşmuş ve İslamiyet'in farklı güzelliklerini öğrenmiş. Bütün bu bilgiler ve hikayeler, onun kalbinde yer etmiş ve hayatına yön vermiş.
Bir gün, köy meydanında büyük bir etkinlik düzenlenmiş. Bu etkinlik, köy halkının birlik ve beraberliğini kutlamak içinmiş. Zeynep, bu etkinlikte öğrendiklerini paylaşmak için sahneye çıkmış.
"Sevgili arkadaşlar," diye başlamış konuşmasına Zeynep. "Bu hafta boyunca İslamiyet'in güzelliklerini öğrendim ve bunları sizinle paylaşmak istiyorum. İslamiyet, sevgi, saygı, yardımseverlik ve şükran dinidir. Namaz kılarak Allah'a yakınlaşırız, oruç tutarak sabrı ve şükranı öğreniriz. Yardımseverlik ve cömertlik, kalbimizi temizler ve bizi daha iyi insanlar yapar. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösteririz ve komşularımıza yardım ederiz. Hoşgörü ve affetme, kalbimizi temiz tutar. Bilgi ve öğrenme, bizi daha iyi insanlar yapar. Doğaya ve hayvanlara saygı, Allah'ın rızasını kazanmamıza yardımcı olur. Tüm bu değerler, bizi bir arada tutar ve toplumumuzu güçlü kılar."
Zeynep'in konuşması, köy halkı tarafından büyük bir alkışla karşılanmış. Herkes, onun ne kadar çok şey öğrendiğini ve bu bilgileri ne kadar güzel bir şekilde paylaştığını görmüş.
O günden sonra, Zeynep, İslamiyet'in güzelliklerini hayatında uygulamaya devam etmiş. Her sabah namazını kılmış, Ramazan ayında oruç tutmuş ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmiş. Komşularına saygı göstermiş ve onlara sevgiyle yaklaşmış. Hoşgörülü ve affedici olmuş. Bilgiye ve öğrenmeye önem vermiş. Doğaya ve hayvanlara karşı duyarlı olmuş. Zeynep'in bu tutumu, köydeki diğer çocuklara da örnek olmuş ve Nur Vadisi köyü, daha da güzel bir yer haline gelmiş.
Yıllar geçtikçe, Zeynep büyümüş ve bilgili, yardımsever bir genç kız olmuş. Köyde herkes onu çok sevmiş ve saygı duymuş. Zeynep, öğrendiği değerleri gelecekteki nesillere de aktarmaya devam etmiş.
Ve böylece, Nur Vadisi köyü, İslamiyet'in güzellikleriyle dolu, sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir yer olarak kalmış. Zeynep'in hikayesi, köyde anlatılmaya ve çocuklara ilham vermeye devam etmiş. Herkes, Zeynep'in gösterdiği yolda yürümüş ve İslamiyet'in güzelliklerini hayatlarında uygulamış.
Sonunda, köydeki herkes, sevgi, saygı ve yardımlaşma içinde mutlu bir hayat sürmüş. İslamiyet'in güzellikleri, Nur Vadisi köyünde sonsuza kadar yaşamış.
Ve gökten üç elma düşmüş biri anlatana, biri dinleyene, biri de İslamiyet'in güzelliklerini dünyaya yayanlara.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş